Cahit Aslan
"Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü", Uluslararası Suçlar ve Tarih, Ağustos 2006, Sayı 1.
Özet: Kuzey Kafkasya’nın çok dilli özelliğine rağmen, ortak tarihsel, sosyal, kültürel ve jeopolitik menfaat birliğinin yol açtığı bir üst kim kimliği taşıyan Çerkesler, Kuzey Kafkasya’nın kadim halklarıdır. Rusların emperyalist yayılmacı politikasının Kafkasya’ya dayanması yüzünden Çerkesler, uzunca yıllar Rus Çarlığına karşı özgürlük mücadelesi vermişlerdir. Bu mücadele sürecinde Ruslar, Çerkeslere çok kötü davranmış ve Kafkasya’da etnik temizliğe varan savaş metotları uygulamışlardır. Sonuç olarak, Çerkesler, 21 Mayıs 1864’te özgürlük savaşlarını kaybetmişler ve nüfuslarının önemli bir kısmı jenosit kurbanı olmuştur; geri kalan nüfus ise, Kafkasya dışına, özellikler Osmanlı topraklarına sürülmüşlerdir. İşte bu yazı, bu trajedi (Çerkes trajedisi) hakkındadır.
GiriÅŸ:
Kafkasya, Azak Denizi, Maniç çukurları, Hazar Denizi ve Karadeniz arasında kalan ve Apşeron Yarımadası’ndan başlayarak, kuzeybatı istikametinde toplam 1.200 kilometre uzunluğundaki ünlü Kafkas sıradağlarının hem kuzeyini, hem de güneyini içine alan, geniş coğrafi bölgeyi ifade etmektedir. Beşeri coğrafyada bu bölge ‘Transkafkasya’ olarak adlandırılır. Tarihin en kanlı ve insanın dönüp de geçmişe, buralara baktığında yüzünün kızardığı olaylar ise, daha çok 40-45 kuzey enlemleri ile 37-50 doğu boylamları arasında kalan, batısında Azak ve Karadeniz, kuzeyde Maniç çukuru, doğuda Hazar Denizi ve güneyde de dağlardan inip Karadeniz’e ulaşan İngur ırmağı ile çevrili “Kuzey Kafkasya†ile, kısmen güneyde yer alan ve kuzeydekilerle akraba olan kavimlerin yaşadığı Osetya ile Abhazya’da geçmiştir.
Kuzey Kafkasya bir bakışta keşfedilemeyecek kadar karışık bir etnik ve sosyokültürel yapıya sahip, tarih boyunca medeniyetlerin uğrak yeri olan ve siyasal nüfuz alanına dönüştürerek pek çok kavimin kültürel mirasını günümüze taşıyan, birbirinden farklı dilleri konuşan kırktan fazla halkın bir arada yaşadığı, dünyanın en karmaşık bölgelerinden biridir. Çerkesler ise, Kuzey Kafkasya dağlarının otokton (var olduğundan beri orada yerleşik olan) halkları[1] olup yaşadıkları ‘Büyük Çerkes Sürgünü’ ise, tarihin en acı ve feci sayfalarından biridir. Sonuçları bakımından değerlendirildiğinde Kuzey Kafkasya’nın otokton halklarının yaşadığı bu sürgüne, dünyanın en büyük ulusal trajedilerinden biri olarak ‘soykırım’ denilebilir.
Tarihi açıdan bölgenin demografik yapısı, Adıgey (Åžapsığ, Abzekh, Hatukhay, Besleney, Kabardey vs.) – Abhaz-Ubıh, Çeçen-Ä°nguÅŸ grupları ve Dağıstan bölgesinde yaÅŸayan (Andi, Avar, Lak, Lezgi vb. kabileler) tarihi otokton halklar ile, bölgeye sonradan gelip yerleÅŸen halklar olan Turanî kökenli Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar, Kumuklar ile Ä°ndo-Germen kökenli bir halk olan Osetlerden oluÅŸmakta idi. Adıgey-Abhaz-Ubıh grubu[2], Kuzey Kafkasya’da en büyük nüfusa sahip kadim halk olarak, kuzeyde Kuban nehri aÄŸzında, güneydoÄŸuda Sunja nehrine kadar uzanan geniÅŸ topraklarda yaşıyorlardı. Merkezi Kafkasya’daki komÅŸuları, daÄŸlık bölgelerde yaÅŸayan Karaçaylar, Balkarlar ve Osetler’di. DoÄŸuda Çeçen ve Ä°nguÅŸlar, daha doÄŸuda Ä°ngular bulunuyordu. Kuban ve Kuma nehirleri boyunca ve Kafkas daÄŸlarının ötesinde bilinen Abhazya’da Abazalar yaşıyorduâ€[3]. “Her grubun mensupları, kendi kendilerine yeterli saydıkları dünyaları ile iktifa edince, dünyanın diÄŸer bölgelerinden farklı olarak, adeta bir ‘kültür mozaiÄŸi’ meydana getirmiÅŸlerdirâ€[4]. Fakat birbirleri ile etkileÅŸmeleri sonucunda da antik ‘Adıge-Abaza Maykop’ kültürü üzerinde, “bu bölgenin insanları, tarih boyunca kader birliÄŸi etmiÅŸ, tarih boyunca meydana gelen sosyolojik süreç neticesinde oluÅŸmuÅŸ ortak hayat tarzını, ortak dünya görüşünü, âdet ve geleneklerini, folklor deÄŸerlerini ifade eden ortak bir “Kafkas Kültürü†de yaratmışlardırâ€[5]. Öyle ki, çeÅŸitli Kafkas halkları yaÅŸamlarını sürdürmelerine raÄŸmen, etnik açıdan birbiriyle çok fazla karışmıştır. Bir bireyin babası Adıge, annesi Karaçay, büyük annesi Abazin olabilmektedir. Bu yüzden, Kafkasya’dan Anadolu’ya göçler baÅŸladığında Anadolu insanı topluca gelen bu insanlara geniÅŸ anlamıyla “Çerkes†tabirini kullandılar. Kaldı ki, “XIII. yüzyılda görünmeye baÅŸlanmış ve ilk zamanlarda Adıge halklarına yakıştırılan†‘Çerkes’lik[6], “17. yüzyıldan bu yana, etnik köken ayrımı gözetmeksizin Karaçay, Balkar, Dağıstanlı, Adıgey veya Abhaz olsun Kafkasya’da yaÅŸayan Müslümanları ifade ediyorduâ€[7]. Hatta “1404 yılında Kafkasya’da bulunan BaÅŸpiskopos Johannes de Galonifontibus, Turanî bir kavim olan Karaçaylar’ı ‘Kara Çerkesler’ olarak tanımlıyorduâ€[8]. Bu anlamda “’toprağı iÅŸleyen’ anlamına gelen “Jarkaz†sözcüğünün zaman içinde Türkçe dilinde ‘Çerkes’ haline gelmesi anlamlıdırâ€[9]. Fakat Avagyan, ‘Çerkes’ teriminin Türkçe ‘Çeri-kes’ yani cengâver ile örtüştüğünü düşünmektedir. DiÄŸer yandan Çerkeslerin ‘Çerkes’ ismi ile ilk defa 1215 yılında Plano de Carpini tarafından anıldığının bilinmesine karşın, Ernest Chanter Çerkesler’in M.Ö. 500 yıllarından itibaren tarih sahnesine çıkan antik bir millet olduÄŸunu belirtmektedirâ€[10]. Bütün bu tartışma ve iddialar altında ‘Çerkes’ tabiri geniÅŸ anlamda kullanıldığında, yerlerinden yurtlarından sürülmüş olan tüm Kuzey Kafkasya halklarını kapsarken, dar anlamda kullanıldığında ‘Adıgey’leri ve Adıge gruplarını (örneÄŸin; Kaberdeyler), mevcut siyasi coÄŸrafya açısından kullanıldığında ise Karaçay-Çerkes’i kapsamaktadır[11]. Bu yazıda ise ‘Çerkes’ tabiri, hem ‘Adıgey’ler hem de sürgüne maruz kalmış tüm Kuzey Kafkasya halkları için kullanılmaktadır. Ruslara göre ise, onlar ‘DaÄŸlılar!’.
19. ve 20. yüzyıl, Balkanların, Anadolu’nun ve Kafkasya’nın tüm halkları için bir dehşet dönemi olmuştu. Bu bölgelerdeki bütün topluluklar, savaşın, açlığın ve savaş zamanında patlak veren dizanteri, tifüs gibi hastalıkların, ayrıca savaşı kaybeden taraf için kendini gösteren, yurdunu bırakıp göçme zorunluluğunun dehşetlerinden nasibini almıştır[12]. Çerkesler, beli bir dönemden sonra bu süreci en ağır koşullarda yaşayan ilk halklardan biri olmuştur.
“Osmanlının Kırım Savaşı’nı kaybetmesinin ardından Rusya, Kafkasya üzerindeki baskısını olaÄŸanüstü düzeye çıkardı. Bu baskı karşısında daha fazla direnemeyen Kafkas ulusları, özellikle Åžeyh Åžamil’in hareketinin düşmesinden sonra tarihin en büyük sürgünleri ile karşı karşıya kaldıâ€[13]. Bütün dünya biliyor ki, “Kafkasya, Ruslar tarafından zorla iÅŸgal edilmiÅŸ ve Adıgey’ler baÅŸta olmak üzere Kafkas halklarının büyük bir kısmı Çarlık güçleri tarafından ülkelerinden zorla sürülmüşlerdirâ€[14]. Geri kalanlarının ise, farklılıklarından ziyade benzerliklerin belirlediÄŸi geçmiÅŸten gelen kültür oluÅŸum süreci, suni olarak siyasal bölgelere bölünerek farklı dillerde konuÅŸan pek çok halkın küçük nüanslarla birbirinden ayrılan ortak hayat tarzını, ortak dünya görüşünü, âdet ve geleneklerini, folklor deÄŸerlerini ifade edebilecek olan bir üst kimlik oluÅŸumunun önüne geçilmiÅŸtir. Sovyet-Stalin döneminden kalma siyasi coÄŸrafya açısından Kuzey Kafkasya, Karaçay-Çerkes, Kabardin-Balkar, Adıgey, Kuzey-Güney Osetya, Abhazya, Çeçen-Ä°nguÅŸetya gibi bölgelere ayrılmıştır. Buradaki temel kaygının nedeni, tarihin derinliklerinde yatmaktadır. Öyle ki bu kaygı, tarihte örneklerine zor rastlanır insan kıyımının yaÅŸanmasına neden olmuÅŸtur. 140 yıldan fazla bir süre geçti, “bu ara birçok araÅŸtırmacı bu konuyla ilgili çalışmalar yaptı, fakat yeterince aydınlatılamamış çok konu var: Acaba Kafkas-Rus SavaÅŸları’nın baÅŸlangıç tarihi nedir? Acaba, Çerkesler ne kadar nüfus olarak sürülmüşlerdir? Sürgünün nedeni nelerdir?â€[15]. Sürgün edilenlerin ne kadarı yaÅŸamını yitirmiÅŸ, ne kadarı hayatta kalabilmiÅŸtir? Kafkasya’da geliÅŸen müridizm hareketinin niteliÄŸi nedir?
Bu sorulara tarihin sayfalarında yanıt bulmak, bu halkların bugün yaşayan torunlarına verilmiş bir hak olacağı gibi insanın değerine ilişkin sorulara da bir yanıt olacaktır.
Tarihinde Neler Oldu?
Dünya coÄŸrafyasındaki yeri bakımından Kafkasya, her zaman jeopolitik öneme sahip olmuÅŸtur. Dolayısıyla, tarih boyunca birçok toplumun ve siyasi kuvvetlerin uÄŸrak yeri haline gelmiÅŸtir. Kafkasya tarihi aynı zamanda savaÅŸ sanatlarının tarihidir. Kafkas-Rus savaÅŸları ise bunların içerisinde en acımasızca ve ahlaksızca yapılanıdır. Ruslar açısından bu savaşın anlamı, Kafkasların Ruslar tarafından fethi iken, Kafkasyalılar açsısından ise Kafkasya’nın Ruslar tarafından iÅŸgali ve yerli halka uyguladığı mezalimdir. Bu yüzden, Kafkas-Rus SavaÅŸları’nın ne zaman baÅŸladığı, nasıl bir seyir takip ettiÄŸi ve sonuçlarının nasıl deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi konusunda Rus tarih yazımı ile Avrupa-Türk tarih yazımı arasında önemli farklar vardır. Özellikle göç ve sürgün edilenlerinin sayısının bu kadar büyük olmasının nedenlerini, Çerkeslere Rus hükümeti tarafından göç etmek için verilen tam seferberlikle, dışarıdan yapılan tahriklerle, Türk hükümetinin himaye konusunda göçmenlere verdiÄŸi tantanalı vaatlerle, Çerkesler arasındaki etkili kiÅŸilerin Rusya’ya karşı düşmanca tutumuyla, ailelerin ve soyların ataerkil yapısının etkisiyle, Rusya içlerine ve Sibirya’ya sürgün edilme korkusuylaâ€[16]açıklama eÄŸilimi vardı. Elbette bütün bunların belirli derecede etkisi söz konusudur. Fakat “Kafkasya’da huzursuzluk ve yer deÄŸiÅŸtirme hareketlerinin, Rusların Kafkaslara girmesiyle baÅŸladığıâ€[17], birçok bilim adamınca kabul edilmektedir. Özellikle “Kafkas halklarının zorla yurtlarından sürülmesi Rus politikasının etkili aracı oldu. Kırım Tatarları’nın tersine, bu Müslümanlar ağırlıklı olarak yönetim örgütünce uygulanan baskıdan ibaret kalacak bir nedenle yurtlarından ayrılmaya niyetli deÄŸillerdi; onlara karşı uygulanan baskı araçları çok daha zorbaca oldu: Kıyımdan geçirme, talan etme, evlerin ve köylerin yakılıp yıkılmasıâ€[18] gibi.
Sonuçları itibariyle Kafkas-Rus SavaÅŸları ele alınırsa, bu savaşı üç döneme ayırmak mümkündür[19]: Ä°lk dönem savaÅŸları hazırlık savaÅŸları olarak adlandırılabilir. Hayli uzun süren bu dönem savaÅŸlarının sonlarına doÄŸru, Kuzey Kafkasya’da ufak-tefek göçler görülmüştür. Ä°kinci evrede oldukça kanlı savaÅŸlar gerçekleÅŸti. Bu dönemde direnç noktaları düşen Çerkesler, gruplar halinde sürgün edildiler. Üçüncü dönem savaÅŸlar ise “ölüm-kalım savaÅŸlarıâ€dır. Bu dönem savaÅŸlar da, Kafkasya’nın düşmesi ve Rusların Kafkasya’yı tamamen iÅŸgal etmesiyle sonuçlandı. Bütün dünyanın çaresiz olarak izlediÄŸi bu savaÅŸ sürecinde ve neticesinde Kafkasya, Ruslar tarafından etnik temizliÄŸe, hayata geçirdikleri metotlar da soykırıma yol açtı.
1. Hazırlık Savaşları:
Tarih boyunca birçok kavmin geçiş ve karşılaşma noktası olarak görülen Kafkasya’da, günümüzde de etkisini gösteren iki ana unsurun rol oynaması söz konusudur: Türkler ve Ruslar
Türkler Kafkasya’da
“Kafkasya ile Türklerin iliÅŸkisi M.Ö. 4. yüzyıla kadar gitmektedir. Bölge, önceleri Kırım hanları vasıtasıyla ve 16. yüzyıldan itibaren de doÄŸrudan Osmanlı Devleti ile iliÅŸki içerisine girmiÅŸtir. Bu iliÅŸki bazen kötüleÅŸerek 20. yüzyıla kadar süregelmiÅŸtirâ€[20].
"Kuzey Kafkasya ile Osmanlı Devleti'nin ilk teması ise 1451'de Fatih Sultan Mehmet’in Abhazya (Sohumkale) üzerine donanmasını göndermesiyle baÅŸladı. Taman yarımadasından Soçi'ye kadar Çerkesistan sahilleri, 1479'dan 1810 Rus istilasına kadar Osmanlı (nüfuzu altında) da kaldı."[21]. Ä°ran da dahil olmak üzere, özellikle Ruslar ile Osmanlıların Kafkasya üzerindeki nüfuz mücadeleleri Osmanlının Çerkesistan’daki güçlü prensliklerle iÅŸbirliÄŸi geliÅŸtirmesine yol açtı. Bu prensliklerle 1781 yılında Ä°stanbul'da bir antlaÅŸma yapıldı ve Ferah Ali PaÅŸa yönetimindeki askeri kurul Batı Kafkasya'ya geldi. Böylece ilk büyük ve etkili Osmanlı müdahalesini gerçekleÅŸtirmiÅŸ oldu. 1781 yılında da Anapa, SoÄŸucak ve Tsemez kaleleri yeniden yapıldı ve iliÅŸkiler pekiÅŸtirildi[22]. 1801 yılında Anapa’ya gönderilen Ferah Ali PaÅŸa, “askeri ve yönetsel niteliÄŸinden çok, bir dini misyoner gibi çalışarakâ€[23], “İstanbul'dan din adamları getirdi ve bunları Çerkesler arasında misyoner olarak kullandı. Öyle ki, din adamlarının Kafkasya'ya geldiÄŸi seneye ‘imam yılı’ adı verilmiÅŸ, bu tarihten sonra Çerkes isimleri bırakılarak Ahmet, Mehmet gibi Osmanlıca isimler alınmaya, çocukların sünneti için sünnetçiler getirilmeye baÅŸlanmıştır. Kısaca, “Ferah Ali PaÅŸa, Çerkesler ile Osmanlı arasında karşılıklı güveni saÄŸlamak ve Osmanlı sempatisini artırmak için Ä°slam dininin yaygılaÅŸtırılmasına oldukça önem verdiâ€[24]. “Anapa’yı karargâh tutup, Çerkesler ve Abazalar arasında müslümanlığı yaymaya çalışarakâ€[25] “Osmanlı Devleti’nin buradaki nüfuzunu da arttırmaya çalıştıâ€[26]. Zaten 16. yüzyıldan beri Kabardey prenslerinin müslümanlığı benimsediÄŸi bilinmektedir[27]. Hatta “18. yüzyıl sonuna gelindiÄŸinde bu süreç tamamlanmıştı. Özellikle Osmanlı sultanları ve Kırım hanlarının etkisiyle gerçekleÅŸen bu süreç, Ä°ran devletinin Åžii mezhebine karşı bir Sünni kordon kurma giriÅŸimi olarak gerçekleÅŸtiâ€[28]. Fakat, Ferah Ali PaÅŸa'nın ölümünden sonra eskiden olduÄŸu gibi ılımlı politikanın yerini baskı aldığından, Ä°slamiyet’in yaygınlaÅŸması hızını yitirdiâ€[29].
1060’lı yılların MelikÅŸah döneminde Selçuklular’ın Dağıstan’a yerleÅŸmesiyle temellenen süreç, daha sonra sırasıyla bölgede Ä°ran ile Osmanlı ve Ruslarla Osmanlılar arasında nüfuz mücadelelerine dönüşmüşse de, Türkler tarih boyunca Kafkasya’ya tamamen nüfuz etmemiÅŸtir[30]. Her ne kadar batı Kafkasya, Osmanlı idaresinde olmuÅŸsa da, tüm Osmanlı idaresi süresince Kafkas halkı tamamen otonom yaÅŸadı. Osmanlı daima Kafkas halkının ihtiyaçlarını ve karakterini, tarihi geçmiÅŸlerini göz önünde tutarak, onlara tam manasıyla otonomi verdi[31]. DiÄŸer yandan “PadiÅŸah’ın kendisine baÄŸlı kabul ettiÄŸi Kafkas kavimleri hiçbir zaman Sultan’a itaat ve bağımlılığı kabul etmediler. Kabul ettikleri husus, PadiÅŸah’ı Muhammed’in mirasçısı ve dini lider olarak tanımalarıydı. Hiçbir zaman haraç (vergi) ödemediler veya askeri yardımları olmadı. Karadeniz sahilini, bölgede iki üç kale kurarak ellerinde tutan Türklere, Çerkesler sadece dini inançlarından dolayı tahammül ediyorlardı. İç iÅŸlerine karışmalarına hiçbir ÅŸekilde izin vermedikleri gibi herhangi bir ÅŸekilde müdahale etmek istediklerinde de affetmedilerâ€[32]. ÖrneÄŸin Çerkes Beyi Hacımukov bu konuda ÅŸu ÅŸekilde yazmıştı[33]: Çerkesya’yı ÅŸu veya bu derecede Osmanlı etkisi altına koyan Ä°slam’ın yayılması, sonuçta bu bölgeyi Osmanlı vilayeti veya eyaleti haline getirmedi. Türkler burada Osmanlı düzeni kuramadılar. ÖrneÄŸin; Ahıska’daki gibi vergi ve askeri sistem uygulayamadılar. Çerkesler Osmanlı Sultan’ını kendi manevi önderleri gibi gördüler, fakat onun sivil idari egemenliÄŸini tanımadılar ve iç iÅŸlerine karışmasına da izin vermediler. Çerkesler hür ve bağımsız halktı.
Bu yüzden Çerkesler Ruslara karşı savaÅŸtıkları gibi, aynı zamanda Osmanlı’nın da bölgelerine girmelerine engel oldular. “Öyle ki, ‘biz kimsenin idare ve hakimiyetini kabul etmeyiz, Rusları da Osmanlıları da vururuz’, diyorlardıâ€[34]. Kısaca “tarih boyunca geniÅŸ ölçüde bağımsız yaÅŸadılar ve zaman zaman Osmanlı’nın ya da Ä°ran’ın yüksek egemenliÄŸini sözde kabul etmiÅŸ olmakla birlikte, bağımsızlıklarından asla vazgeçmedilerâ€[35]. Bu yüzden “Çerkesler’in Osmanlı Devleti ile fazla iliÅŸkilerinin olmayışı (Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'ndaki Çerkes asıllılar hariç), Ä°slamiyet'in geçmiÅŸinin burada oldukça yakın oluÅŸu, dolayısıyla halifenin otoritesini henüz ciddi olarak kabul etmeyiÅŸleri ve bin yıllardan beri özgürce yaÅŸamaya alışkın olmalarından dolayı, bu bölgede Osmanlı Devleti'nin etkisi fazla olmadı. Tam tersine 1787-1792, 1806-1812 ve 1827-1829 Osmanlı-Rus SavaÅŸları’nda bilhassa Çerkesler de Ruslar’a karşı çarpışmalara katılarak Osmanlıları destekledilerâ€[36]. Bu tür bir iliÅŸki, “Orta Asya Türkleriyle birleÅŸebilmek için, Kırım-Kuzey Kafkasya-Astrahan-Kazan hattına sahip olmak, hızla geliÅŸerek güneye inmekte olan Rusya'nın Kuzey Kafkasya'yı iÅŸgalini önlemek, Rusya ile dini yakınlığı olan Gürcistan'ın Rusya ile coÄŸrafi birleÅŸmesini önlemek, Uzak-DoÄŸu ticaretinin önemli noktaları durumundaki Karadeniz'in doÄŸu limanlarını ve Astrahan'ı elde etmek[37] isteyen†Osmanlıların da iÅŸine geliyordu.
Ruslar Kafkasya’da:
1481 yılında Altınordu Devleti, Timur’un saldırıları ile yıkılınca Kafkasyalılar açısından da tarihi dönüm noktası baÅŸladı. “Altınordu Devleti’nin yıkılmasıyla Ruslar, bu devletin boyunduruÄŸundan kurtulduâ€[38] ve güçsüz hanlıklar ortaya çıktı. Bunlardan Kazan 1552’de, Astrahan ise 1556 yılında Çar VI. Ivan döneminde Ruslar tarafından iÅŸgal edildi. Bu ÅŸekilde Rusların yayılmacı politikası Kafkasya’ya yönelince, dünyanın tanık olacağı en zalimce savaÅŸlardan biri olacak olan savaÅŸlar da baÅŸladı. Rusların nihai hedefi olan Karadeniz limanlarını ele geçirmek, böylece sıcak denizlere inip Hindistan’a yönelik uzun vadeli planlarını gerçekleÅŸtirmek için Kafkasya’yı kontrol altına alması gerekiyordu. Ruslar amaçlarına ulaÅŸmak için “çoÄŸunluk ve siyasal açıdan Müslümanların egemenliÄŸi yerine Hıristiyanların nüfus çoÄŸunluÄŸu ve Ruslar’ın siyasal üstünlüğü saÄŸlanmalı idi. Stratejik olarak Müslümanların sürülmesi ve Hıristiyan halkların yani Slavların yerleÅŸtirilmesi gerekiyorduâ€[39]. Bunun için uzun sürecek bir hazırlık savaşı yaptılar. Bu savaÅŸların baÅŸlangıç tarihi, iÅŸte bu Astrahan’ın iÅŸgal edildiÄŸi 1556 yılına rastlar. Artık, Ruslar’ın önlerinde Kafkasya vardır.
1567’de Çar VI. Ivan’ın Kabardey topraklarına saldırmasıyla, tarihe ‘Kafkas-Rus SavaÅŸları’ olarak geçecek olan savaÅŸların da ilk aÅŸamasına girilmiÅŸ oldu. Bu saldırı sürecinde, Kabardey prensi Temiroka’nın kızı Maria’nın Çar Ivan ile evlenmesiyle, bir süre barış saÄŸlandı. Fakat 1587’de Çarın ölümüyle savaÅŸlar yeniden baÅŸladı. 1604-1605 yıllarında Rusya Dağıstan’a saldırdı; fakat, Çeçen ve Dağıstanlıların ortak savunmaları ve karşı saldırılarıyla ağır yenilgiye uÄŸrayarak geri çekildiler. Bir süre lojistik hazırlık yaptıktan sonra 1711’de Ruslar yeniden Dağıstan’a saldırmaya baÅŸladı. Karadan ve gemilerle Hazar denizinden yaptıkları seferler sonucunda Derbend’i iÅŸgal ettiler ve 1735’e kadar Dağıstan’da kalmayı baÅŸarabildiler... Aynı yıllarda Osmanlı Devleti ve Rusya, Balkanlarda da sürekli savaşıyordu. 1739’da imzalanan Belgrat anlaÅŸmasına raÄŸmen Ruslar, Kuzey Kafkasya içlerine girmeye ve girdikleri yerlere Kazak ve Rus köylülerini yerleÅŸtirmeye baÅŸladılarâ€[40]. Hazırlık savaÅŸları olarak adlandırılabilecek olan bu savaÅŸlar 1762 yılına kadar tam 206 yıl sürmüştür. Bu savaÅŸların bu kadar uzun sürmesinin bir nedeni Kırım Hanlığı’nın Çerkes toprakları ile Ruslar arasında tampon olarak var olmasıydı[41]. Bu tarihten sonra Ruslar istihkâmlarına da baÅŸladılar.
2. Sürgün Savaşları:
“1763 yılından beri Ruslar, bugünkü Mezdok bölgesinde kaleler inÅŸa ettiler. Kabardey prensleri, 2. Katerina’dan bu uygulamaların durdurulmasını istedilerse de karşılık bulamadılar ve 1764’e girildiÄŸinde artık geri dönülmez bir sürecin içine de girilmiÅŸti. 1557 yılında yapılan dostluk anlaÅŸması askıya alındı ve Kafkas-Rus SavaÅŸları’nın baÅŸlaması için bir neden oluÅŸtuâ€[42] ki,“Çarlık hükümeti Kuzey Kafkasyalıları ‘Kanuni Ä°ktidar’a karşı baÅŸkaldıran ‘asiler’ gibi saymaya baÅŸlamıştıâ€[43]. Artık ‘Hazırlık SavaÅŸları’ tamamlanmıştı. Gerçek Kafkas-Rus SavaÅŸları’nın baÅŸlaması ve ileride meydana gelecek olan Kafkas sürgünleri için bütün ortam hazırdı. Bu suretle Kuzey Kafkasya halkları ile Rusya arasında cephe çizgisini oluÅŸturan ünlü “Kafkas Hattı†meydana geldiâ€[44]. Ä°ÅŸte tarihe “Çerkeslerin Soykırımı†olarak geçecek olan 21 Mayıs 1864 yılının baÅŸlangıcı da bu tarihle baÅŸlar. Çünkü 1773 sonrasında Osmanlı ordularının Rusçuk, Silistre ve Varna zaferlerini elde etmesi üzerine II. Katerina, ordusunu tekrar toparladı. Romanzoff komutasındaki Rus ordusu, yeniçeri aÄŸası YeÄŸen Mehmet PaÅŸa komutasındaki Osmanlı ordusunu Kozluca’da maÄŸlup etmiÅŸ, fakat savaşı kaybeden Osmanlı, 1774’ün 17 Temmuz’unda, Ruslar ise 21 Temmuz’unda “Küçük Kaynarca AntlaÅŸmasıâ€nı imzalamak zorunda kaldıâ€[45]. Ruslara göre “bu anlaÅŸma Kuzey Kafkasya’nın merkezi bölgelerini iÅŸgal etmeleri için ‘hukuki bir temel’ idiâ€[46]. “1768’den beri çok ÅŸiddetli gerçekleÅŸen Ruslar ile Osmanlı’nın, Kırım Hanlığı üzerindeki nüfuz mücadelesi Osmanlı’nın aleyhine oldu; bu durum da Rusların Kuzey Kafkasya sınırına kadar gelmelerine yol açtı[47] ve Rus orduları Kuban ve Terek ırmaklarına kadar ilerleyip burada tahkimata baÅŸladı. “1787 yılı itibariyle Rus yayılmacılığı kendini göstermiÅŸ, Kırım Türkleri yerlerinden edilmeye baÅŸlamıştıâ€[48]. Daha sonra bunu, diÄŸer Müslüman halklardan biri olarak Çerkesler takip edecekti. Ä°ÅŸte “Kafkas-Rus Savaşı olarak adlandırılan savaşın gerçek baÅŸlangıcı, Ruslar’ın Kafkasya’da ilk kalelerini kurdukları ve toprak ele geçirmeye baÅŸladıkları 1700’lerin bu ikinci yarısıyla tarihlenirâ€[49]. Bu tarihle beraber Kafkasya’dan sınırlı sayıda göçler de baÅŸlamış oldu. Özelikle “1837 yılında 29 kiÅŸilik bir Kırımlı Tatar grubunun, Kırım’dan Osmanlıya göç etmeye izin almasıâ€[50] göçlerin ilk defa resmi bir nitelik kazanmasına yol açtı. “Aynı süre içinde Kafkasya’dan da göçler baÅŸlamış ve 1780-1800 döneminde 15 bin, 1828’de de 12 bin civarında Kafkasyalı vatanlarını terk etmiÅŸlerdiâ€[51]. Fakat Ruslar’ın yayılmacı politikası durmak bilmeyecek ve göç, yerini sürgüne, kısa bir süre sonra da soykırıma bırakacaktı.
Kuzey Kafkasyalılar Rus istila hareketine karşı derhal direniÅŸ hareketi geliÅŸtirdiler. Özellikle ilk örgütlü direniÅŸ “18. yüzyılın sonlarına doÄŸru, Dağıstanlı Åžeyh Mansur tarafından gerçekleÅŸtirildiâ€[52]. Bu, “Şeyh Åžamil döneminde Dağıstan ve Çeçenistan’ın bütününü etkisi altına alacak olan müridizm hareketini de baÅŸlatmış olduâ€[53]. “Asıl adı Uçerma (Ruslar Uçurma der) olan Åžeyh Mansur (halk tarafından önder seçildikten sonra bu adı aldı) Ruslar’a karşı beÅŸ yıl savaÅŸtıktan sonra, 1791 yılında tutsak edilerek Petersburg’a götürüldü ve 13 Nisan 1791’de de idam edildiâ€[54].
“1790’a kadar Ä°mam Mansur’un yönetimindeki Çerkes kuvvetleri ve Rus orduları savaÅŸtılar. Aynı tarihte Osmanlı Sultanı tarafından SoÄŸucak Muhafızlığı’na gönderilen Battal PaÅŸa, birlikleriyle Çerkesler’in bu savaşına katılmışsa da, Ekim 1790’da 800 kese altını da beraber alarak Ruslara sığındı ve Çerkes kuvvetlerinin zayıflamasına neden olduâ€[55]. Ruslar Battal PaÅŸa’nın bu yaptığına öylesine memnun oldular ki “o zamanlar küçük bir kasaba olan ve bugün Karaçay-Çerkes’in baÅŸkenti olan Çerkessk’e onun adını, yani ‘BattalpaÅŸinskiy’ adını verdiler. Bu ÅŸehrin adı Sovyet döneminde bugünkü halini aldıâ€[56].
“16 Åžubat 1801’e gelindiÄŸinde Rusya, Gürcistan’ı ve Abhazya’yı ilhak ettiÄŸini açıkladı[57]. Bu ilhak Abhazlar tarafından ÅŸiddetli protesto ve direniÅŸle karşılanıp, Abhazya’nın bağımsızlığı çiÄŸnetilmezken,â€[58] “Gürcü Krallığı bu ilhakı onayladı†(Luxembourg, 1998: 29). Gürcüler, “Rusların kendilerini Osmanlı ile Ä°ran’a karşı koruduÄŸunu ileri sürerek Ruslara teslim oluncaâ€[59], Kuzey Kafkasya’yı güneyden de kuÅŸatma olanağı doÄŸdu. “1807’de Çerkeslerin ‘Yemine vuz’ adını verdikleri bir veba salgını, Kafkas halklarını oldukça olumsuz etkilemiÅŸ ve ordularını zayıflatmıştıâ€[60]. Bunu fırsat bilen Ruslar, “Glazenap komutasında Çerkeslerle büyük savaÅŸlar yaptı. Çerkesler büyük zayiatlar verdiler. Humbaley nehri bir hafta kızıl aktı. Bu iki olay arasında, içine düştükleri durumu ifade etmek için Çerkesler, bir atasözlerinde şöyle anlatırlar; ‘Yemınem geylaar humbaleyn yehhıjj’, yani ‘vebadan kurtulanı Xhumbaley nehri götürürâ€[61]. Hızını alamayan Ruslar, “1810’da Abhazya’yı kendilerine baÄŸlarken, 1821 yılında Aleksey Petroviç Yermolov komutasında büyük bir kuvvetle Kabardey’in mukavemetini kırdılar. Kabardey prens ve soylularının çoÄŸu Rus esaretinde kalmamak için Kuban ötesine kaçtılarâ€[62] ve “Kuban’a veya Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na yerleÅŸtilerâ€[63]. 1822’de de Kabardey ve Oset topraklarını iÅŸgal ettiler ve kuzeyden Daryal geçidi gibi kilit bir yeri ele geçirdiler. Böylece Çeçenistan-Dağıstan ile batıdaki Kafkas topraklarının arasına girerek birlikte hareket etmelerini engellediler[64]. “Çerkesler Batı Kafkasya’da ve Dağıstanlılar da DoÄŸu Kafkasya’da birbirlerinden bağımsız hareket etmek zorunda kaldılarâ€[65]. Bu tarihten sonra Ruslar’ın Kafkasya’da hakimiyeti daha da artmaya baÅŸladı.
“1828-29 savaşında, Rumeli tarafındaki Rus baÅŸkumandanı Dibitch’in Edirne’den sonra Ä°stanbul’u bile tehdit edecek kadar yaklaÅŸması ve Anadolu’da Erzurum’u alan Psakeyewitch ordusunun Trabzon’a doÄŸru ilerlemesi üzerine Osmanlı. barış imzalamak zorunda kaldı. Tarihe, ‘1929 Edirne AnlaÅŸması’ olarak geçen bu barış görüşmeleri neticesinde Balkanlar’daki bazı bölgelerin yanı sıra Anapa, Poti, Ahıska ve Ahılkelek kaleleri Ruslar’a verildi ve böylece Rusya’nın Gürcistan’daki hakimiyeti de tanınmış olduâ€[66]. “Daha önce 1739 Belgrat ve 1774 Küçük Kaynarca AnlaÅŸması’nda olduÄŸu gibi, sonraki ‘1829 Edirne AnlaÅŸması’nın koÅŸulları arasında yer alan Kuzey Kafkasya’nın Ruslara devredilmesi,â€[67] Rusların Kafkasya üzerinde daha çok hak iddia etmesine neden oldu. Oynanan oyun gayet basittir; Rusya sıkıştığında, aslında sahip olmadığı Çerkesya’yı Osmanlı’ya terk etmekte, böylece belli bir zaman sonra yine aynı ÅŸekilde Osmanlı, sahip olmadığı Çerkesya’yı Rusya’ya vermek zorunda kalmakta idiâ€[68].
Bu olaylarla “Rusların yayılmacı politikasının Kuzey Kafkasya’da geliÅŸmesi için Çarlığın önü açılmışâ€[69] oldu. Bu anlaÅŸmaya dayanarak Ruslar, Çerkes topraklarını da kendi hakimiyet alanları içinde gördüler. DiÄŸer yandan “Kafkasya’nın pek geniÅŸ olan daÄŸlık iç bölümlerinde asla yenilgiye uÄŸratılamamış aÅŸiretler yaÅŸamakta idi ve bunlar hiçbir zaman esareti kabul etmemiÅŸlerdi. Ruslar 1830’larda, aÅŸiretlere ait arazilerin kuzey sınır bölümlerini zapt etmiÅŸlerdi, ama pek zorlu olan Çerkes direniÅŸiyle baÅŸ edemiyorlardıâ€[70]. Zaman zaman “Çerkes topraklarını iÅŸgal etmek ve burada kendi iradelerini kurmakta etkili oldular. Çarlığın askeri-sömürgeci yayılmacılığı gittikçe daha sert bir karakter kazanarak, yavaÅŸ yavaÅŸ ilerlediâ€[71]. “Çerkesler ise bu durumu her zaman reddettiler. Zaten Ruslar da Edirne AntlaÅŸması’nın kağıt üzeride olduÄŸunu biliyordu. Kuvvet kullanılmadan bu toprakların elde edilemeyeceÄŸi belli idiâ€[72]. Ana müdafaa mevkii olan Poti ve Anapa’nın elden gitmesiyle geliÅŸen bu süreç, Batı Karadeniz sahillerinin Osmanlıların kontrolünden çıkmasına neden oldu ve Kafkasya’daki yerli Kafkas halklarını da kendi başına mücadele etmeye itti. Fakat aÅŸiret düzeyinde örgütlü olan Çerkesler’in savunmaları da bireysel ve bölük pörçük gerçekleÅŸiyordu. Daha sonraki “çarpışmalar sırasında, örgütlenmenin ve disiplin gücünün Ruslar tarafında olduÄŸu anlaşıldı. Çerkesler’in cesaret, ruh ve maneviyat bakımından Ruslar’a göre üstün olmasıyla birlikte, savaşın genel ÅŸartlarını etkileyen disiplinli ve örgütçü olmak özellikleri de düşmana tam bir üstünlük saÄŸlıyordu… Avrupa yöntemiyle eÄŸitim gören Rus ordularına karşı Çerkesler’in kendi savaÅŸ yöntemlerini uygulayacak bir eÄŸilimleri de yoktu. Daha doÄŸrusu örgütlenmiÅŸ de deÄŸillerdi, kuvvetlerini birleÅŸtirememiÅŸlerdi… Genel bir komutanları ve ortak planları da yoktu… Ayrıca, hayatlarının sosyal kuruluÅŸlarında da bir birlik bulunmuyorduâ€[73]. Ä°ÅŸte bu ÅŸartlar altında savunma dini nitelik kazanarak Gazi Molla, Ä°mam Hazma ve Åžeyh Åžamil ile imamlar idaresinde bir savaÅŸa dönüştüâ€[74]. Bu yüzden “Kafkasya daÄŸlılarının kurtuluÅŸ hareketinde Müslüman din adamları önemli rol oynadıâ€[75]. Özellikle, Çerkesya’daki halkın özgürlüklerine düşkünlüklerinde Ä°slami duruÅŸ önemli bir mevzi saÄŸladı, “19. yüzyılda Rusya’nın Kafkasları iÅŸgal etmesini yıllarca geciktirdi ve Kafkasya halkları arasında birlik ve dayanışma oluÅŸturulmasına vesile oluÅŸturup Ruslar’a karşı ortak kimlik özelliÄŸi vererek Kafkas halklarının ‘BirleÅŸik Kafkasya’ ideali etrafında toplaÅŸmasını saÄŸlamadaâ€[76] alternatif meydana getirdi. Fakat bu beklenti, KuzeydoÄŸu Kafkasya’da belli bir seviyeye gelmesine raÄŸmen sosyokültürel konjonktürden dolayı Kuzeybatı Kafkasya’da cılız kaldı.
Gazavat Savaşları ve Müridizm:
İşte bu 1829 tarihi, Kuzeydoğu Kafkasya’da başlayan aynı zamanda Kafkasya’nın özgürlük mücadelesinde önemli dönüm noktalarından biri olan ‘Gazavat Savaşları’nın da başladığı tarihtir. Aynı zamanda Çarlık Rusyası’nın ordularına karşı direnişin, zamanla birkaç kabilenin direnişi olmaktan çıkıp tüm Kuzey Kafkasya’nın özgürlük savaşına dönüştüğü yeni bir dönemin adıdır bu. İmamların öcülüğünde yavaş yavaş bütün Kafkasya’ya yayılan özgürlük savaşı, cesareti, halkları harekete geçirmedeki ustalığı, politik ve taktik yeteneği ile Şeyh Şamil, bu hareketin en kıdemli ve en karizmatik önderi oldu.
“1829’la beraber Dağıstan’da Åžamil’in Çerkesler’e ve diÄŸer halklara yardımcı olan hareketi baÅŸladı. Bu tarihten itibaren Dağıstan’da, Çeçenistan’da, Osetya’da, Karaçay-Balkar’da, Kabardey’de ve Batı Çerkesya’da ortaya çıkan kurtuluÅŸ mücadeleleri ortak ulusal karakter kazandıâ€[77]. Birçok tarihçi bu sürece, imamların önderlik etme giriÅŸiminden dolayı “Kafkas Tarikatıâ€nın[78] özgürlük savaşı adını da vermektedir.
Aslında Åžeyh Bahauddin NakÅŸibendi’nin geliÅŸtirdiÄŸi ve Buhara’dan Kafkasya’ya, Ä°ranlı vaiz Hacı Ä°smail tarafından getirdiÄŸi müridizm, 1793 Gimri doÄŸumlu Dağıstanlı imam Gazi Muhammed’in 1829-1832 yılları arasında Ruslar’a karşı savaÅŸ vermesiyle Kafkasya’nın bir özgürlük hareketine dönüştü. Fakat, Ä°mam Mansur’un baÅŸlattığı müridizm hareketinin önderliÄŸi, “Gazi Muhammed’in Ruslara esir düşmesi ve 17 Ekim 1832’de idam edilmesiyle onun yerini ayan Ä°mam Hamza Bek’e, daha sonra da bu hareketin öncülüğü Ä°mam Åžamil’e geçtiâ€[79]. “1834-35 yılından itibarenâ€[80] “KuzeydoÄŸu Kafkasya’da Çeçenler ve Dağıstanlılar Åžamil’in önderliÄŸinde toplu halde savaşırken, batıda Çerkesler büyük bir birlik oluÅŸturmadan ayrı topluluklar halinde direndilerâ€[81]. Dolayısıyla “Şamil, 1840’larda Kuban bölgesine gönderdiÄŸi naipleri olmasına raÄŸmen, o kadar geniÅŸ bir taban bulamadı. Bu durumun esas nedeni, Batı Kafkasya Adıgelerinde müridizmin özelliklerine karşı yoÄŸun bir ilginin olmamasıâ€[82] ve Åžamil’in “otokratik yapısıâ€[83] idi..
Bu yüzden, geçmiÅŸte olduÄŸu gibi, bugün dahi müridizm hakkında oldukça spekülatif tartışmalar yapılmaktadır. ÖrneÄŸin; bir taraftan “Türkiye’nin ve Ä°ngiltere’nin, Kafkasya’daki saldırgan politikasının silahı olarak kullanılan gerici bir akım ve feodal-dinci üst kesimin bir hareketi olduÄŸu ileri sürülürken, diÄŸer taraftan tam tersine Çarlığın iÅŸgal politikasıyla mücadelede Kafkaslıların birleÅŸmesine yardımcı olan bir hareket olduÄŸu da ileri sürülmektedirâ€[84]. Tanınmış Ä°slam tarihi yazarı Aguste Müller ise, Kafkasya müridizmini bir dini hareket deÄŸil yalnızca siyasi bir hareket olarak görür. Kafkaslılar, aslında din uÄŸrunda cihadı hiçbir zaman hiç kimseye ilan etmediler. Çünkü Kafkaslılar, bir hilafet kuruluÅŸuna sahip deÄŸillerdi; Ä°slam dünyasının [85]merkezi durumunda da deÄŸillerdi. Ayrıca, Kafkaslılar cihat deÄŸil, yalnızca gazavat, yani özgürlük ve bağımsızlık uÄŸrunda kutsal savaÅŸ ilan ettiler… Müridizm ise, Kafkasyalıların ulusal varlıklarını koruyan, onların siyasal birliklerini saÄŸlayan ve ulusal devlet yaÅŸamlarını oluÅŸturan bir etmen oldu. Yani müridizm, kendi bağımsızlıklarını korumak ve ulusal devletlerini kurmak için gerekli bir güçtüâ€. Çarlığın propagandacısı Fadayev bile bu hareketin hakkını vermek zorunda kalmıştır. Fadayev’e göre “çok kavimli daÄŸlı köyleri etrafında toplayabilecek önder güç yoktu, kavimsel ve sınıfsal dağınıklığın etkisini bertaraf etmeye yardımcı olacak fikirler yetersizdi. 1820’li yılların ortalarında böyle bir güç bulunduâ€[86].
Müridizm hareketini sosyal sınıfsal temele göre açıklayan PeneÅŸu’ya göre “Adıge toplumunun feodalleÅŸme sürecine müridizm denk düşmüştür. Müridizm daha ziyade Åžapsığ, Abzekh ve Natuhaylar arasında yaygınlık kazandıâ€. Hatta bazıları bu yorumu o kadar fazla abartmaktadır ki, güya “Rusları, çarlık zamanında yapılan emperyalist savaÅŸları bile haklı çıkarmak istercesine, Çerkes halklarının, gönüllü olarak Rusya’ya katılmak istediklerini, fakat din adamları ile çıkarları bozulan feodallerin halkı kışkırtarak buna karşı çıktıklarını ve sonunda da Kafkas halklarını göçürdüklerini ileri sürmektedirlerâ€[87]. Hatta müridizm hareketi Çerkesler’e göç fikrini benimsetmiÅŸ, sonuçta göçün bu boyutlara ulaÅŸmasına neden olmuÅŸturâ€[88]. Evet, “Rus Çarlığı’nın yürüttüğü gayri insani bu savaÅŸta Çerkeslerin Abzekh, Åžapsığ, Natuhay ve Ubıh toplulukları ile Abazinler en sert direniÅŸi gösterdi ki, sürgün de en çok bu bölge halklarına uygulandı; neredeyse tamamı Osmanlı topraklarına sürüldüâ€[89]. Bu durum onların bağımsızlıklarına ne kadar düşkün olduklarını gösterir, ne kadar dindar olduklarını deÄŸil. “Kutsal karakter taşıyan Kafkasyalıların mücadelesi, hemen hemen toplumunun her sınıfının katıldığı ulusal boyutta bir hareket, bir ‘milli-kurtuluÅŸ hareketi’dir. Özellikle bu hareketi NakÅŸibendî sufi kardeÅŸliÄŸi yönlendirdiâ€[90].
Esas olarak “Kafkas-Rus SavaÅŸları, birçok zıt kuvvetlerin çatışma halinde olduÄŸu bir ortamda meydana gelmiÅŸtir. Bu mücadele çok boyutludur: DoÄŸu ile Batı, Müslümanlık ile Hıristiyanlık, bireysel özgürlük ile politik davranış, duygusallık ile hesaplılık ve benzeri birçok farklılıkların çatışması olmuÅŸtur Kafkasya’daâ€[91].
Kafkasya Arkeoloji Komisyonu’nun topladığı belgelere göre “müridizmi Batı Adıgelerine yayma giriÅŸimleri, Åžamil’in naiplerinden önce de olmuÅŸtu. ÖrneÄŸin; 1826 yılında Anapa’da bulunan Türk komutan Hagi Hasan PaÅŸa, Türkiye’nin hakimiyetini daÄŸlılara kabul ettirmek için, dini propagandaya baÅŸvurdu. Daha sonra sırasıyla Hacı Muhammed, Süleyman Efendi ve Muhammed Emin, müridizm öğretisini bölgeye getirdilerâ€[92]. “1830’lu yılların yarısında, Çerkes kavimleri, bütün iç çekiÅŸmelere son verme ve Ruslarla hiçbir iliÅŸkiye girmeme kararını verdikleri bir ittifak kararı aldılar. Bu kararlara müridizm fikri etki ettiâ€[93].
KurtuluÅŸ hareketinin cephesini geniÅŸletmek ve Kuzey Kafkasya daÄŸlılarını birleÅŸtirmek amacıyla Åžamil, Adıgeler arasında müridizmi yaymaya çalıştı. Bunun için Batı Kafkasya’ya 1842-1844 arası Hacı Muhammed’i, 1845’te naibi Süleyman Efendi’yi gönderdi. Böylece Kafkas daÄŸlılarının lokal birleÅŸmelerini saÄŸlayarak, bazı baÅŸarılar elde edildi. Fakat, Kafkasya’da yaÅŸayan halkların sosyal, ekonomik, politik ve diÄŸer farklılıklardan dolayı uzun eriÅŸimli olması mümkün görünmüyordu. Hatta, bu ÅŸahıslar “binlerce yıllık Adıge geleneklerini kaldırarak dogmatik ÅŸeriat kurallarını uygulamaya kalktıkları için Adıgeler tarafından öldürüldülerâ€[94]. Bu yüzden Åžamil’in hâkimiyeti KuzeydoÄŸu Kafkasya ile sınırlı kaldı. Ancak hâkimiyetin yalnız KuzeydoÄŸu Kafkasya’da tanınmış olması, Kuzeybatı Kafkasya’nın onun otoritesini veya komutasını kabul etmemeleri yüzünden, bu sefer 1848’de Åžamil’in üçüncü naibi Muhammed Emin, Kuzeybatı Kafkasya’da faaliyet gösterdi. Ä°lk iÅŸ olarak Temirgoy prensi Karabek Bolotoko’nun kızı ile evlendi. Daha önceki Åžamil’in naipleri “Kuzey Kafkasya halklarının kurtuluÅŸ hareketinin geniÅŸlemesi için temel yöntem olarak müridizm fikirlerinin propagandasını seçmiÅŸlerdi. Ancak, içinde bulundukları sosyal çevre, Çeçenlerin ve Dağıstanlılarınkinden biraz farklıydı. Kuzeybatı Kafkasya Adıgeleri, Çarlıkla mücadelede güçlerini birleÅŸtirmek için müridizmi bir çare olarak görerek bu yeni öğretide kati rol oynamamıştıâ€[95]. Ä°ÅŸte, “halk kitleleri arasında eski kabile ve aÅŸiret yapısından kalma gelenek ve alışkanlıkların Ä°slam’ın taassup halinde, koyu bir ÅŸekilde toplumda yaÅŸanmadığınıâ€[96] bilen “Muhammed Emin ise, Åžamil’e baÄŸlı, gerçekte tamamen geleneklere göre yönetilen bir yönetim biçimi kurarak, ÅŸeriattan hiç söz etmeden kendini kabul ettirdi ve böylece baÅŸarı saÄŸlayabildiâ€[97]. Onun sayesinde, “halk, dini inançları için deÄŸil sömürgeciliÄŸe ve baskılara karşı olduÄŸu için müridizm bayrağı altında mücadele ettiâ€[98]. Fakat, daha politik davranan Muhammed Emin, BjeduÄŸ ve Abazaların güçlerini birleÅŸtirmeyi baÅŸardı ise de, müridizme duydukları güvensizlik ve ürkeklik yüzünden, diÄŸer Adıge kabileleri bu birleÅŸmeye mesafeli durdular. Çünkü bir taraftan dini ve sosyal eÅŸitliÄŸi, kölelerin ve serflerin serbestliÄŸini vaaz eden ÅŸeriat öğretisini yaymaya çalışırken, diÄŸer taraftan da Åžamil’in imamlığında var olan islami nitelikli cezalandırma sistemini uyguladı. Oysa, bu durum Kuban Adıgelerinin toplumsal yapısına hiç uymuyordu. Bu yüzden müridizm fikirlerini pek benimsemediler. Zaten Müslümanlık, Adıgeler arasında henüz geniÅŸ bir taban bulamamıştı. Müridizmin temelinde yer alan cihat (inanç için teknik savaÅŸ), tarikat (gerçek tanrı yolu) ve davet (insanları menfur iktidara karşı isyana davet) üçlüsünden sonuncusu, yani davet Adıgeler için daha çok anlamlıydıâ€[99]. Bu anlamda, Kafkasya kurtuluÅŸ mücadelesinde din faktörünün oldukça önemli, Ä°slamın da Rusya’ya karşı mücadelede baÅŸlıca aktörlerden biri olduÄŸuâ€[100] söylenebilir. Hatta, bütün bu önderlerin Çerkesler’in düşünce ve yaÅŸam biçimine uygun olmayan örgütlenme ve yöntemlerinin, Çerkesler’in birliÄŸine zarar verici etkisi de oldu. Özellikle Åžeyh Åžamil’in, müritlerine karşı ve kendisine tabi olan kalka karşı uyguladığı çok sert ve katı disiplin Çerkesler’i ürkütmüştü. Bu yüzden bir taraftan Dağıstan’da ve Çeçenistan’da sıkı bir düzen getiren müridizm, diÄŸer yandan birçok kabilenin ilk fırsatta Åžeyh Åžamil’den kopmasına neden olduâ€[101].
Kafkasya’da bütün bunlar olurken, batılı devletler ve Osmanlı da olayları yakından takip ediyordu. “Artık Avrupa, Kafkas-Rus Savaşı’nın acımasız ve haksız olduÄŸu kadar, kanlı ve dengesiz olduÄŸunu iyice anlamıştı ve tepkiler büyümekte idi. 1840 yılında, ileri gelen ülkelerin basınında bu konu ön sıralarda yer almaktaydıâ€[102]. Zaman zaman bazı ülkeler, özellikle Ä°ngiliz hükümeti ve Osmanlı, deÄŸiÅŸik yönlerden savaşın bir parçası oluyorlardı. ÖrneÄŸin; “Türkler ile gizli olarak yapılan ticareti ve Çerkesler’e yapılan yardımı organize eden Çerkes soylularından Zanıko Sefer Bey,â€[103] Osmanlı Devleti’nin isteÄŸi doÄŸrultusunda Batı Kafkasya’da örgütlenme çabası içerisindeydi. DiÄŸer taraftan, “Rusya’nın Edirne AntlaÅŸması’yla Çerkesya’ya sahip çıkmasına karşı çıkıyor görünen Ä°ngiltere ise, DışiÅŸleri Bakanı Lord Palmerston’un politikasıyla Rusya yanlısı bir siyaset takip ettiâ€[104]. Politikası gereÄŸi “İngilizler, Ruslar’ı kendilerine rakip gördükleri zamanlar Çerkesleri desteklemiÅŸ, fakat Ruslar ile yakınlaÅŸtığında da, daha sonraları Balkanlar’a sürülen Çerkesler’in buralardan atılması gerektiÄŸini bile söylemiÅŸtirâ€[105]. Fakat Çerkesler topraklarını kaptırmamak için ümitsizce ve Osmanlı-Ä°ngiliz çevrelerinden yardım umarak mücadeleye giriÅŸtiler. Sonunda, Davit Urkhart ve James Bell gibi Ä°ngiliz ajanlarınca kışkırtılan ve Ä°ngiltere’nin çıkarları kullanılarak kırdırılan Çerkesler, büyük bir felakete uÄŸrayarak tüm topraklarını Ruslar’a kaptırdılar. Bugün vatanlarından kovulan ve çadırlarda yaÅŸamaya mahkum edilen Filistinli Araplar’ın yaÅŸadıklarını çok daha önce Çerkesler yaÅŸadı. O yüzden dönemin saygın ÅŸahsiyetlerinden “G. Bills, 6 Haziran 1864’te Londra’da Çerkesler’in durumunu görüşmek üzere yapılan bir toplantıda, ‘İngiltere’nin Çerkesler’in uÄŸradığı kıyım ve zulümde etkisizliÄŸi’ nedeniyle kınanması gerektiÄŸini… , ‘İngiltere veya herhangi bir diÄŸer ülkenin, deniz hukukundan ve ulusal onurundan vazgeçerek Rusya’nın bu cesur halkı fethetmesine yardım ettiÄŸini’ iddia etmiÅŸtiâ€[106].
Balkanlar’daki Ortodoks-Slav nüfusla birleÅŸerek batıya ilerleme düşüncesinde olan Rusları durdurmak için, katolik Ä°ngiltere, Fransa ve Avusturya ile müslüman Osmanlı Devleti birleÅŸerek, Ortodoks Rusya’ya karşı verdikleri Kırım Savaşı’ndan galip çıktıklarında, Paris AntlaÅŸması’nı Ruslara kabul ettirdiler[107]. “İngiltere, Kırım Savaşı sonunda OrtadoÄŸu ve Karadeniz’de Rusya’yı arka plana itip Terek ve Kuban ötesinde sıkıştırarak, esas amacı olan ticari nüfuz alanlarını geniÅŸletip kontrol altına alma avantajını saÄŸladı. Bunun için 1856 Paris AnlaÅŸması, bu bölgelerde Ä°ngiltere ve Fransa’ya büyük avantajlar saÄŸladı. ÖrneÄŸin; Haziran 1857’de Rusya ile Fransa arasında ticaret anlaÅŸması imzalandıâ€[108].
“1841’de BoÄŸazlar AnlaÅŸması ile de, Ruslar’ın BoÄŸazlar üzerinden Akdeniz’e inmeleri engellenmiÅŸti[109]. Bu sefer Batıda önü kesilen Ruslar bütün güçlerini Asya’ya, yani Hindistan’a yönelttiler. Fakat önlerinde hala geçilmesi gereken bir Kafkasya duruyordu. Zaten “İngilizler için Kafkasya’nın geleceÄŸi önemli deÄŸildi. OrtadoÄŸu ve Hindistan yolunda kendisine rakip olacak bir Rusya istemiyordu. Bunu önlemek onlar için yeterli idi. 30 Mart 1856’ta toplanan Paris Konferansı’nda da aynı politika izlendi. Konferansta savaÅŸa ortak edilen Kuzey Kafkasya hakkında tek kelime söylenmedi. Rusya ile Rusya arasındaki doÄŸu hududu belirlenirken, Kafkasya’da bağımsızlık savaşından hiç söz edilmediâ€[110]. Fakat “Kırım SavaÅŸları’nda Osmanlı-Ä°ngiliz ve Fransız kuvvetlerinin yanında savaÅŸa katılan Çerkesler hakkında, bu anlaÅŸmanın en ufak bir yerinde bahsedilmediâ€[111].
Oysa, “1854 Mart ayında, Ä°ngiliz savaÅŸ gemisi Samson, Adıgey sahillerine yanaÅŸmış ve gemideki heyet, Ubıh kabilesi liderlerinden Ä°smail Bey ile görüşmüştü.… Kafkasyalı liderlerle iliÅŸki kurmak isteyen sadece Ä°ngilizler deÄŸildi. Türk ve Fransız heyetleri de harekete geçtiâ€[112]. Hatta Sefer Bey, Kuzeybatı Kafkasya’yı temsilen bir heyetle 1856’da Osmanlı sultanıyla iki görüşme yaptı. Ä°lk kabulde Sultan, ‘Paris AnlaÅŸması’ gereÄŸi daÄŸlıların, Rusya yönetiminde kalacağını ve Osmanlı Devleti’nin bir ÅŸey yapamayacağını belirtmiÅŸ; ikinci görüşmede ise, ‘kendine tebaa olduklarını kabul ederlerse ve atadığı görevliye kayıtsız ÅŸartsız uyarlarsa Çerkesler’i himaye edeceÄŸini’ açıklamışâ€[113].
“Bu ara, “Kırım Savaşı’ndan sonra ciddi çatışma çıkmamasına raÄŸmen, 200 binden fazla askerini bölgede bulundurmak zorunda olmasından dolayı Rus Çarı II. Aleksander, Kafkasya’nın kesin olarak zapt edilmesi gerektiÄŸine karar verdi. Bu iÅŸ için ise Temmuz 1856’da General-Prens Baryatinski’yi Kafkasya Genel ValiliÄŸi’ne getirdi. O da göreve gelir gelmez, Yermolov’un uyguladığı harp stratejisini daha da ilerleterek, Kafkasya’yı tümden kuÅŸatıp bu kuÅŸatma çemberini yavaÅŸ yavaÅŸ daraltarak uyguladıâ€[114]. Birkaç yıl sonra bu stratejisi ürün verdi, Åžeyh Åžamil’in birliklerini dağıttı ve 6 Eylül 1859’da Åžeyh Åžamil’i de esir aldı. “Şamil’in esir düşmesi tüm Kuzey Kafkasya’da büyük yankı uyandırdı. Muhammed Emin ve yüz bine yakın silahlı, mücadeleden vazgeçerek Çar’a sadık kalacağına yemin etti. Muhammed Emin’e ömür boyu yıllık üç bin Ruble emekli maaşı baÄŸlandıâ€[115]. Böylece “tam 25 yıl devam eden ‘Gazavat SavaÅŸları’ da sona erdi ve Ruslar Dağıstan da dahil kuzeyi-doÄŸuyu iÅŸgal ederek tüm güçlerini batıya yöneltti. 1859-1860 yıllarında, deÄŸiÅŸik zamanlarda bazı kavimler itaat etmek zorunda kaldılar. Ruslar her zaman uyguladıkları taktiÄŸi, içerden insanları satın almayı da denediler. Gerçekte “ne Rusya, ne de diÄŸerleri rüşvet, rütbe dağıtımı, para, hediye, din istismarı gibi tüm çabalarına karşın, Kuzey Kafkasya’da kendi siyasetleri için kullanacakları yerli bir kadro oluÅŸturamadılarâ€[116]. Ãœstelik Abzekh, Åžapsığ, Ubıh ve Kuban ötesi aÅŸiretler inatla direndiler, teslim olmadılarâ€[117]. “Çerkesya’daki halk savaÅŸa devam etti ve kayıpları da arttı. Her geçen gün de güçleri tükeniyorduâ€[118]. 1861 yılına gelindiÄŸinde dahi, Çerkesya’da bütün kabilelerin Rusya’ya karşı savaÅŸmaları için, Ä°ngiltere ve Osmanlı hükümetleri de propaganda faaliyetlerini sürdürdülerâ€[119].
Bu ara, Şeyh Şamil teslim olunca bütün kuvvetlerini batıya yöneltmiş olan Rusya kumandanlığına bazı kavimler itaat etmek zorunda kalırken, inatla direnen ve teslim olmayan Abzekh, Şapsığ ve Ubıh liderlerinin bir araya geldiği bir toplantı yapıldı. Toplantıda Avrupa devletlerini uyarmak üzere bir mektup yazılmasına karar verildi[120]. İngiliz hükümetine gönderilen, Çerkesya’da siyasi bir birlik oluşumu için girişimlerin olduğunu belirtilen mektuba hiç kimse karşılık vermedi. Tek yanıt, ülkeleri işgal altında olan Lehistanlı (Polonyalı) Albay Theophile Lapinski’den geldi[121].
1770 yılında Rusya tarafından iÅŸgal edilmiÅŸ Lehliler de Rusya ordusuna alınarak doÄŸudaki cephelere, özellikle Kafkasya’ya gönderiliyordu. Zaman zaman Lehliler Ruslar’a karşı ayaklanıyor, ülkelerini özgürlüğe ulaÅŸtırmak için çabalıyorlardı. “Rusya ordusuyla Kafkasya’ya gönderilen birçok Lehistanlı subay ve asker, Lehistan’ın kurtuluÅŸunun Kafkasyalıların baÅŸarısına baÄŸlı olduÄŸunu düşünerek, Çerkes ordularına iltica ediyordu. O yüzden 1857 yılında Paris’teki Leh temsilcisi Çartorsiki’nin topladığı 100 kiÅŸilik askeri heyet Kafkasya’ya gönderilmiÅŸâ€[122] ve “Leh birlikleri Çerkesya kıyılarına çıkartma yapmıştıâ€.[123] “Aynı zamanda bir yazar olan Albay Theophile Lapinski[124], Kafkasya’ya Tevik Bey takma ismiyle, bu birliÄŸin başında Çerkesler’in mücadelesine katıldı ve üç yıl savaÅŸ ortamında bizzat bulundu. Muhammed Emin’in Ruslar’a teslim olmasının üzerine, 1860’ta Türkiye’ye döndüâ€[125]. Fakat, onların iyi niyetli bu giriÅŸimi Çerkesler’in özgürlük mücadelesine fazla bir etkisi olmadı. O sayfa da böylece kapanmış oldu.
Bütün bu süreç içinde, iÅŸgal veya baÅŸka zorlayıcı nedenler yüzünden topraklarında yaÅŸama olanağı kalmadığını düşünen Kafkas bölgesinin bazı yerlerinden bazı aÅŸiretler ve bazı gruplar, korkularından kendi başına Anadolu’ya ve kısmen Rumeli’ye göç etmeye baÅŸladılar. Özellikle kendi imkanlarının sınırlı olduÄŸunu ve kesinlikle yenileceklerini tahmin eden prens ve feodal gruplardan, Osmanlı yanlısı olanlarla dini çevreler, ailelerini Osmanlı topraklarına götürdüler. Bu durum, Trabzon’daki Rusya konsolosunun raporunda açıkça belirtilmektedir: “Genellikle zengin ve ileri gelen daÄŸlılar göç ediyorlarâ€[126]. Hatta 1822’den beri küçük gruplar halinde toplu göçler olduâ€[127]. “Sonraki yıllarda, Çerkesya’daki askeri faaliyetler arttığı ölçüde, göç dalgası da artmaya baÅŸladıâ€[128].
Daha sonraki yılları hesaba katıp, diplomatik - politik kurnazlık gösteren Rusya, 1859’da bazı Müslüman grupların Kafkasya’dan Osmanlı Devleti’ne göçmelerine müsaade istedi. Bu müsaadeden bir yıl sonra 1860’ta, Rus sefiri Melikof, savaÅŸtan zarar görmüş, yerlerinden edilmiÅŸ 40 bin kadar Müslüman güç durumda olduÄŸu için, bunların yeni bir yere, yani Osmanlı Devleti’ne göç etmek istediÄŸini belirterek, Osmanlı Devleti’ne bir anlaÅŸma teklif etti ve Abdülmecit ’ten bir anlaÅŸma kopardı[129]. Adeta zor durumda olan halkın halife topraklarına göç etmek istemesi üzerine Ruslar, yaptıkları bu göç anlaÅŸmasını, daha sonra yapacakları etnik temizleme ve soykırım içeren sürgünler için meÅŸruiyet aracı olarak kullanacaklardı. Kemal Karpat’a göre, bir anlaÅŸmadan ziyade bir aldatmaca olan bu giriÅŸim, daha sonra Çerkesler’in politik ve diplomatik çıkışlarını boÅŸa çıkarmıştır. Bu tarihten sonra gerçekleÅŸen soykırım, adeta gönüllü bir göç fikrine indirgenmiÅŸtir. Oysa “Osmanlı hükümeti bu anlaÅŸma ile 40-50 bin arası bir göçmene aÅŸamalı olarak onay verdiÄŸini düşünüyorduâ€[130].
Kafkasya Ordusu Genel Kurmay Başkanı General D. A. Milyutin, 1857 yılında düzenlediği ‘Rus ve Kazakların Kafkasya’daki Yol Haritası ve Çerkeslerin Vatanlarından Sürülmesi’ başlıklı geliştirdiği planı General Baryatinskiy aracılığıyla 1860’ta Çar’a kabul ettirdi. Bu raporda, ‘Dağlıları bizim uygun gördüğümüz arazilere göçürmek gerekir. Onları Don bölgesine iskan etmek lazım. Öte yandan Kafkasya’nın kuzey yamaçlarında Rus nüfusunun kuvvetlenmesi lazım.. Zamanı gelinceye kadar bu planı dağlılardan titizlikle gizli tutmalıyız’ denilmektedir. Baryatinskiy de bu uygulamayı Rusya’nın güvenliği için önemli gördü ve ona göre, ‘Kazak nüfus yerleştirilmeli ve aşamalı bir şekilde dağlılar sıkıştırılarak, yaşam şartları çekilmez hale getirilmelidir. İnatla ve ısrarla düşmanlıklarını sürdüren aşiretlere acımak gerekmez†[131]idi.
Bundan sonra “Çarlık Rusyası’nın zulüm ve katliamlarıyla önüne geçilmesi olanaksızlaÅŸmış bir sürgünâ€[132] dönemi baÅŸladı. “SavaÅŸ öncesinde direniÅŸ merkezlerinin imha edilmesi yönündeki askeri strateji, savaÅŸ sonrası dönemde askeri birliklerin sistemli olarak ilerlemesi, iÅŸgal edilen bölgelerden yerli halkın çıkarılması ve sonra kolonistlerin yerleÅŸtirilmesiyle güvenlik altına alınması ÅŸekline, yani yerli halkın daÄŸlık bölgelerden sürgün edilmesi yöntemine dönüştürüldüâ€[133] ve Kafkasya kitleler halinde boÅŸaltıldı.
“Daha KuzeydoÄŸu Kafkasya’daki savaÅŸ sona ermeden, Ruslar’ın Kuban nehrinin güneyindeki ovada ve daÄŸlara kadar uzanan toprak ÅŸeridinde oturan kabileleri sıkıştırmaları ve onları bu nehrin saÄŸ tarafındaki ovaya göç etmeye zorlamaları, ya da baÅŸka bir ülkeye göç etmek zorunda bırakmaları ile 1858 yılında göç, kitleler halinde gerçekleÅŸti… Bu tarihten sonra, 1858-1859 arasında geçen bir yıl içerisinde Batı Kafkasya’dan 150 bin kiÅŸi sürgün edilmiÅŸ, fakat bu gelenlerin 50 bini ölmüştüâ€[134].
Bu dönem hem, “Çerkeslerin sosyal yaÅŸamda feodalitenin etkin bir ÅŸekilde varlığı merkezi bir yönetim organın oluÅŸumunu engellemesi ve bu yüzden savunmalarını bölgesel olarak yapmak zorunda kaldıklarından dolayı, savaşın gidiÅŸatını etkileyecek güçlü, yaptırımı olan diplomatik iliÅŸki geliÅŸtirmemeleri, hem de Ruslar’ın geliÅŸiyle Çerkesler’in dinlerini kaybedecekleri fikrinin yayılmasından dolayı, bütün Müslüman dünyasının dini lideri gördükleri Osmanlı PadiÅŸahı’nın ülkelerine kitleler halinde göç saÄŸlıyorduâ€[135]. ÖrneÄŸin Kırım Savaşı’nın ardından göç etmeye baÅŸlamış olan Nogayların sayısı “1858-1859 yıllarına gelindiÄŸinde 30 bine ulaÅŸmıştıâ€[136]. 1860’ta ise bir kısım Nogay, hacca gidip Kabe’yi tavaf etmek bahanesiyle Osmanlı topraklarına resmen göç etmiÅŸti.
Fakat kitleler halinde yapılan bu göçler kötü koÅŸullarda gerçekleÅŸiyordu. Karadeniz'deki Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum gibi limanlardan Rus, Osmanlı ve Ä°ngiliz gemilerine balık gibi istif edilerek, Osmanlı topraklarına yani Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken, Varna, Burgaz, Köstence, Ä°stanbul ve Ege kıyılarına dökülen insanların büyük bir kısmı hayatlarını yitirmiÅŸtir. Bu zayiat o boyutlara ulaÅŸtı ki, örneÄŸin; Trabzon'daki Rus konsolosu, Mayıs 1864'te "30 bin kiÅŸi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı... 1858-1865 yıllarında 493.124 insanın gittiÄŸi Trabzon'da, bir tek adamın 30-50 cariye birden aldığı oluyordu..."[137] diye bilgi geçti. Öyle ki, hem Kafkasya hem de Osmanlı kıyılarında ölen insanların gömüldüğü çok sayıda toplu mezarın olduÄŸundan bahsedilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin; o döneme tanıklık eden ve sürgün kararını yürüten Trabzon'daki Rus konsolosu, General Katraçef'in yetkililerine ÅŸu bilgiyi geçti: "Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70.000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kiÅŸi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24.700 kiÅŸiden ÅŸimdiye kadar 19.000 kiÅŸi ölmüştür. Åžimdi orada bulunan 63.900 kiÅŸiden her gün 180-250 kiÅŸi ölmektedir. Samsun civarındaki 110.000 kiÅŸi arasında her gün vasati 200 kiÅŸi can veriyor. Trabzon, Varna ve Ä°stanbul'a götürülen 4650 kiÅŸiden de günde 40-60 kiÅŸinin öldüğünü haber aldım"[138]. Yine†C. Havadis’in 21 Ra 1276 tarihli sayısındaki haberde ‘… Kerç’ten gelmekte olan bir ticaret gemisi EreÄŸli açıklarında batmış ve gemideki 450 muhacirden 100’ü boÄŸularak ölmüştür’ diye yazdıâ€[140].
Osmanlı Hükümeti, artık bu göç baskısını düzenlemek için bir komisyon ihtiyacı hissetmeye baÅŸladı. “Göç ve göçmen iÅŸleri, 16 Ocak 1860’a kadar Ä°stanbul Åžehremaneti (Ä°stanbul Belediyesi) tarafından yürütülüyordu. Fakat gelen nüfus o kadar fazla idi ki, belediye bu iÅŸin üstesinden tek başına gelmekte zorlandı. Bunun üzerine 1860’ta ‘Muhacirin Komisyonu’ kurulduâ€[141]. Başına da “Çerkes asıllı Trabzon Valisi Hafız PaÅŸa getirildiâ€[142]. Daha sonra, geliÅŸen nüfus hareketlerine baÄŸlı bir biçimde ÅŸekil deÄŸiÅŸtirerek cumhuriyet devrine kadar geldi.
“Rusların ana hedefi Karadeniz sahili ile verimli batı ve kuzeybatı topraklarına sahip olmak ve o topraklara Ruslar’ı ya da kendi yandaÅŸ halkları getirip yerleÅŸtirmektir. Ruslar öyle istiyor diye Çerkesler kendi iradeleriyle o topraklardan ayrılmadı. SavaÅŸ bitiminde maÄŸlubiyete razı olup topraklarında kalmayı ısrarla istedikleri halde, bu istekleri kabul edilmemiÅŸtir. Köyleri ve tarım alanları tahrip edilmiÅŸ olarak cebren tarihi topraklarından koparılıp uzaklaÅŸtırılmışlardır. Ãœstelik bir baÅŸka ülkeye, Osmanlı topraklarına sürülmüşler ve yerlerine de Ruslar ve Kazaklar yerleÅŸtirildiler. O itibarla, Çerkesler’in bu acı olayı, gerçek anlamda bir ‘sürgün’ olayıdırâ€[143]. Bunun açık delili, “1864 öncesinde bir milyondan çok olan Adıgelerden ancak, dağınık 50 köyünde 25 bin kadar insanın kalmışâ€[144] olmasıdır. Yine “1857 yılındaki verilere göre sayılabilen Abhaz nüfus 144.546 kiÅŸi tespit edilmiÅŸ iken, 1866 yılında yapılan çalışmalarda ise 79.190 Abaza tespit edilebilmiÅŸtir; fakat bu rakamın 1878’den sonra yapılan çalışmalarda 43.302 kiÅŸiye düştüğü anlaşılacaktırâ€[145].
3. Ölüm-Kalım Savaşları:
“1860 Ekim ayında Vladikavkaz ÅŸehrinde toplanan Kafkasya BaÅŸkumandanlığı, önerilen bütün barışçıl yöntemleri reddederek BaÅŸkumandan Prens A.Ä°. Baryartinskiy’in önerilerini dikkate aldı ve Kuban ötesindeki asi daÄŸlılara karşı yeni askeri hareket planı hazırladı. Buna göre, sayıca ve silahça üstünlüğü kullanarak bütün kuvvetlerle taarruz yapılacak ve daÄŸlılar daÄŸlardan ova ve düz yerlere sıkıştırılacak, yani topraklarından çekilmeye mecbur edilecekti. Onların yerlerine ise Kazak ve Rus nüfus için yerleÅŸim birimleri kurulacaktıâ€[146]. Bu amaç için ilk önce “1860-1861 arası 10.343 Kabardey, Osmanlı topraklarına göçe zorlandıâ€[147].
Rusların bu tazyiki karşısında “1861 yılında Çerkesya’da mücadele ÅŸiddeti arttı. Bu sefer taktik gereÄŸi, Çerkesler’in inatçı direniÅŸi karşısında fazla kayıp verilmesini önlemek ve ‘Çerkes Sorunu’nu barışçıl yolarla çözmek amacıyla II. Aleksander Kafkasya’ya geldi ve Çerkes temsilcilerle iki görüşme yaptı. Görüşmeler sonucunda Çerkesler sonuna kadar savaÅŸmaya karar verdiler[148]. “Kendilerinden çok güçlü de olsa, Rus ilerleyiÅŸi karşısında sessizce teslim olmaları beklenemezdi. Kendi aralarında dahi bağımsız yaÅŸamaya düşkün olan Çerkesler’in, Rusya’ya kolayca teslim olması elbette mümkün deÄŸildiâ€[149]. Hatta organize mücadele edebilmek için Çerkes devleti kurma giriÅŸiminde bile bulunuldu. Abzekh, Åžapsığ ve Ubıh temsilcilerinin katıldığı toplantıda devlet iktidarının üst organı olarak, başında Ubıh Hacı Giranduk Berzeg’in bulunduÄŸu 15 kiÅŸilik meclis seçildi… Çerkes devletinin kurulduÄŸu Rusya, Osmanlı, Fransa ve Ä°ngiltere hükümetlerine bildirildi; fakat artık çok geçtiâ€[150]. Nüfus ve gücü azalmış Çerkes grupları bağımsız arayışlar içine düştüler. Aynı yıl içerisinde Çerkes kavimlerinden “Abzekhler, Kafkaslar genel komutanı General Kont Yevdokümov’a haber salarak, Farez çayını geçmemelerini, aksi taktirde savaÅŸa devam edeceklerini bildirdiler. Yevdokümov ÅŸu cevabı verdi: “Ben Abzekhlerden barış ve iyi komÅŸuluk istemiyorum, kayıtsız ÅŸartsız teslim olup itaat etmelerini istiyorum. Son daÄŸlı benim gösterdiÄŸim yere taşınıncaya kadar taarruzu sürdüreceÄŸimâ€[151]. DiÄŸer yandan, Batı Kafkasya’nın fethine iliÅŸkin sunulan plana nihai onayı vermek ve durumu ÅŸahsen yerinde görmek için II. Aleksander, 11 Eylül 1861’de Kuzey Kafkasya’ya gelmiÅŸti. Bunu duyan Hacı Berzeg ve 50 kiÅŸilik bir heyet, 18 Eylül 1861’de Çar’a yazılı bir dilekçe sundu ve Çar’a, Rus yönetimine sadık kalacaklarına yeminle söz vererek, kendilerini doÄŸdukları yerlerden sürgün etmemelerini istediler. Çar’ın yanıtı oldukça sert ve acımasız oldu: ‘Size düşünmeniz için sadece bir ay süre tanıyorum. Bir ay sonra Kuban boyunda size gösterilen yerlere taşınmayı kabul edip etmediÄŸinizi Kont Yevdokümov’a bildireceksiniz veya Osmanlı ülkesine göç edeceksiniz’ dediâ€[152]. Ä°ÅŸte bu yanıt ‘Büyük Çerkes Sürgünü’nün bir tür manifestosudur. Bu süreçte, 30 Mayıs’ta “Lord Nepir, dönemin Ä°ngiltere DışiÅŸleri Bakanı olan Kont Russell’e ÅŸu bilgiyi geçmektedir: Geçen yıl imparator bir heyet kabul etti. Topraklarında kalmak istediler ve barış içinde yaÅŸamaya, Rusların iyi komÅŸuları olarak nasıl davranmaları gerekiyorsa öyle davranacaklarına söz verdiler. SöylendiÄŸine göre imparator, onların haince geleneklerini ve onları koÅŸullara uydurmanın zorluÄŸunu göz önünde bulundurarak isteklerini reddetti ve onlara üç seçenek sundu: SavaÅŸ, Kuban’a yerleÅŸmek veya Türkiye’ye göç etmek. Fakat onlar savaşı seçtiler ve silahın baÅŸarısı onlardan yana olmadığından, ÅŸimdi yüce gönüllü Müslüman devletini (yani Osmanlı c.a.) Rus hükümetine tercih ediyorlar. Ardı arkası kesilmeyen Çerkes göçmenlere cesaret veren Türkler de, birçok bakımdan bu sonuca yardımcı oldularâ€[153].
Tüm ümitsizliÄŸe raÄŸmen bu durum, özellikle “Şapsığ, Ubıh ve Abzekhler arasında 1861-62’de yeni ve son bir direniÅŸin baÅŸlamasına neden olduâ€[154]. Halk son nefesine kadar direniyor, mücadele ediyor, savaşıyor, artık kurtuluÅŸ imkanı kalmayınca teslim oluyordu. “Köy yerleri teslim olduktan sonra tutsak edilenleri Rus askerleri tümüyle öldürüyorduâ€[155]. Bazen subaylar son çözüm için Çar’ın kardeÅŸini bekliyorlar, son çözümü ona adeta bir gösteri ÅŸeklinde sunuyorlardı. Herkes yerini alıyor ve bu silahsız, savunmasız kendini koruyamayacak halkı öldürüyorlardı. Artık savaÅŸ, soykırıma, vahÅŸete dönüşmüştüâ€[156]. O zamanlar Rus Ordusu’nda asker olan S. Duhovski sonra geliÅŸen olayları anılarında ÅŸu ÅŸekilde anlatmaktadır: Süre dolunca birlikler Mahopse nehrine kadar ilerledi. Müfreze iki kol halinde ilerliyordu. Bir kol AÅŸÅŸe Nehri’nin alt kolları boyundaki köyleri ateÅŸe verdi. Orada buldukları köylüleri malları ile dışarı çıkardılar. Birçok Åžapsığ müfrezenin ilerlemesini görerek aileleri ile birlikte daÄŸa kaçtı… Bu ÅŸekilde, harekatın ilk üç gününde ikinci sıra daÄŸlarla deniz arasındaki bütün köyler yakıldıâ€[157].
Bu arada Rusya, “serfâ€liÄŸi kaldırma planları yapıyordu. Taktik gereÄŸi 1861 yılında bu reformları derhal devreye soktu. Kısa sürede bu reformlar Kafkasya’da kendini gösterdi. Çerkesler’in toplumsal örgütlenme yapısında serf-bey (Pşıl ile Pışı-work) iliÅŸkisinin önemli bir yeri vardı. Daha doÄŸrusu, toplumsal yapı ve örgütlülüğün saÄŸlamlığı bu iliÅŸki üzerine kurulu idi. Bu reformlar serflere-köylülere özgürlük getiriyordu, fakat toprak vaat etmiyordu. Bir taraftan köylülerin eski feodal iliÅŸkisi çözülürken diÄŸer taraftan da onları topraksız bırakıyordu. Önemli bir köylü nüfus köylerini terk ettiler. Bazı beylerin göç etmesi üzerine, de Çerkesya’nın bağımsızlık mücadelesi onların sırtında kaldı.
İstanbul’a sürülenler ise, hallerinden hiç de memnun değildi ki, o dönemin genel atmosferini yansıtan bir de ağıt yakmışlardı: Yistanbılak’ue (İstanbul’a sürüyorlar bizi). Kıtalarının son mısraları ‘heyhat, vatan elden gidiyor’ diye biten bu ağıt, hala Çerkesler’in hafızalarında yaşamaktadır. Bu mısralar aynı zamanda, Çerkesler için bir dönüm noktasını da ifade etmektedir.
Çerkesler Balkanlar’da:
Özellikle, Osmanlı hükümetinin sosyal stratejik beklentileri, Çerkes göçmenlerden yaralanabileceÄŸi fikrine kapılmasına neden oldu. ÖrneÄŸin; Ä°ngiliz hükümetinin de önerilerini dikkate alan Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu, Balkan eyaletlerinde yaklaşık 350-400 bin nüfusu, belli yerlere, özellikle Hıristiyan köyleri arasında Tuna ve Balkan daÄŸları boyunca bir hat oluÅŸturarak, köy yerleÅŸimi ÅŸeklinde iskan etti. YerleÅŸim yerleri, özellikle büyük yol kıyılarında ve önemli daÄŸ geçitlerinde bulunuyordu[158]. Aynı sosyal strateji Osmanlı’nın diÄŸer toprakları için de geçerli idi. Yani “Osmanlı topraklarına Çerkesler’in yerleÅŸtirilmesi, fiziki yersizliklerin yanı sıra devletin ‘İskan Politikası’ nedeniyle dağınık olmuÅŸtur. Bu yüzden Dobruca’dan Kosova’ya, Nablus’tan Kuneytra’ya kadar birçok ücra yerleÅŸim yerlerine dağıtılmışlardırâ€[159]. DiÄŸer yandan Rusya’nın baskısı da etkili oldu. ÖrneÄŸin; “1859-1865 arası yapılan göçlerde Çerkesler, genellikle Anadolu esas alınarak Sivas ile Tokat arasına iskan edilmiÅŸlerdiâ€[160]. Yani Osmanlı topraklarına göç edenler “zorunlu bir iskan politikasına tabi tutuldular. Özellikle 1860’lı yıllardan itibaren yoÄŸun olarak Osmanlı topraklarına akın eden Çerkesler, merkez kaç kuvveti olma özelliÄŸine sahip unsurların bulunduÄŸu yerlerde iskan edildilerâ€[161]. Özelikle, Balkanlar’da olduÄŸu gibi, “Hıristiyanların çoÄŸunlukta bulunduÄŸu bölgelereâ€[162] ve bir de “’yokluÄŸun bütün felaketlerine ve sıkıntılarına maruz kalmış bu kadar çok insan bir yerde toplanırsa çabucak memnuniyetsizlik ve isyan çıkar’ diye dağınık yerleÅŸtirildiler.. Trabzon’da ve diÄŸer yerlerde karaya çıkan halk arasında bu tehlikeye iÅŸaret eden belirtiler de ortaya çıkmıştıâ€[163]. Bu yüzden hiçbir Çerkes grubu yerleÅŸeceÄŸi yerleri kendi inisiyatifleri ile seçmediÄŸiâ€[164] gibi, “Çerkes beyleri kabilelerinden ve birbirlerinden ayrı olarak yerleÅŸtirildiler. Böylece yurt ve beylerinden mahrum kalan ve yerleÅŸtirilmek üzere küçük gruplar halinde parçalanan Çerkesler, belirli bir müddet sonra yerli halkla uyum saÄŸlamışlardırâ€[165].
DiÄŸer yandan “Rusya sürgüne tabi tuttuÄŸu Çerkes ulusunun peÅŸini sürgünde de bırakmadı. Kafkasya’ya yakın Osmanlı topraklarına yerleÅŸtirilmelerine ÅŸiddetle karşı çıktığı gibi, 1864 sürgününde Balkanlar’a yerleÅŸtirilen Çerkesler, ikinci bir kez daha Ruslar tarafından sürülmüşlerdirâ€[166]. Bu iÅŸ için Ruslar, 23 Aralık 1876 Ä°stanbul (Tersane) Konferansı’nda, Rumeli’nde Çerkesler’in iskan edilmemesi kararını çıkarttılar. “Avrupa devletleri de bu isteÄŸi destekledilerâ€[167]. “13-17 yıldır Balkanlar’da bulunan Kafkasyalılarınâ€[168] “büyük bir kısmı, neredeyse tamamına yakını 1877’den sonra tekrar Anadolu’ya ve Suriye’ye nakledilmiÅŸlerdirâ€[169]. Ä°zzet Aydemir’e[170] göre, tekrar yerlerinden edilen bu nüfus 300 bini buluyordu. Balkanlar’da Çerkesler’in boÅŸalttığı yerlere derhal Hıristiyanlar yerleÅŸtirildi. ÖrneÄŸin; “Osmanlı idari kayıtlarına göre,[171] 1879’da Aziziye köyünde Çerkesler’in terk ettikleri yerlere Plevne ve Sofya göçmenleri yerleÅŸtirildilerâ€[172].
Ruslar Çerkesler’in vatanlarından sürülmelerini düzenlemek amacıyla, 10 Mayıs 1862’de bir komisyon oluÅŸturdularâ€[173]. Resmi olarak Kafkasya’dan yerli halkların Osmanlı topraklarına sürülmesi, 1862 yılında iÅŸte bu Kafkas Komisyonu’nun konuyla ilgili kararı onaylamasından sonra, askeri ve siyasi bir önlem olarak uygulandıâ€[174]. Bu dönemden sonra da artık Çerkesler için ölüm kalım savaÅŸları baÅŸladı. Çar döneminin Åžoven tarihçisi R. A. Fadayev bu döneme iliÅŸkin olarak 1865’te şöyle yazdı: “Çerkes toprakları devlete lazımdı, onların kendilerine ise hiç gerek yoktuâ€[175].
Bu karardan sonra, Çarın orduları iÅŸgal edilen topraklardaki halkları planlı bir ÅŸekilde ve bir daha toparlanamayacak ÅŸekilde toptan yok etmeye, imha etmeye baÅŸladılar ve yerlerine Ruslar’ı veya tetikçileri Kazaklar’ı yerleÅŸtirmeyi yoÄŸunlaÅŸtırdılar. Öyle ki, Adıgeleri köy ve topraklarından çıkaran ordu birlikleri, yaÅŸanan yerleri, ekinleri ve bahçeleri imha ediyor, geri dönüş için hiçbir ÅŸey bırakmıyordu. ÖrneÄŸin; “Rus birlikleri, Abzekh köylerinden Tuba’yı ele geçirdiklerinde, köy yerlileri kendilerine teslim olup tutsak edildikten sonra tümünü öldürdüler. Kurbanlar arasında gebeliÄŸi ilerlemiÅŸ iki kadın ve beÅŸ çocuk da bulunmakta idiâ€[176]. Albay Åžarapa o dönemi şöyle anlatmaktadır: “General Bigiç’in komutasında bizim birlikler çekirge sürüsü gibi daÄŸlı köylere saldırıyorlardı. Darı, mısır, buÄŸday ve çavdar tarlaları topların, atların ve askerlerin altında ezilip imha ediliyordu, köyler alev alev yanıyor, duman ormanlara kadar yükselerek her tarafı sarıyorduâ€[177]. Kafkas-Rus SavaÅŸları’nı yerinde izleme olanağı bulan Fransız asıllı gezgin Dumas[178] ise ÅŸahit olduÄŸu bir olayı şöyle tarif ediyordu: “Bir kazak savaşçı, bir daÄŸlıyı öldürmekle kalmıyor, cesetlerin kellerini de koparıyordu. Bunu gören diÄŸer Kazaklar ise vahÅŸi bir ÅŸekilde bağırıyorduâ€. Bu durumu Ä°ngiltere kraliçesine yazdıkları bir dilekçe de açık açık dile getirmiÅŸlerdi. Dilekçede Rus askerlerinin ellerine düşen çaresiz kadınları, yaÅŸlıları ve çocukları koyun boÄŸazlar gibi kestikleri; kestikleri baÅŸları süngüleriyle kelekle oynar gibi oynadıkları; uygar ve insanlık dışı anlatılması güç bir zulüm ve baskı uyguladıklarıâ€[179] yazılmıştı.
Çerkeslerin nasıl top yekun imha ve sürgün edildikleri, bir baÅŸka askeri anıda ÅŸu ÅŸekilde kayda geçirilmiÅŸti: “SavaÅŸ son derece amansızsa cereyan ediyordu. Biz, geri dönülmesi imkansız bir tarzda ve askerin bastığı her toprak parçasını son ferde kadar Çerkesler’den temizleyerek adım adım ilerliyorduk. Kar erir erimez ve aÄŸaçlar yeÅŸermeden önce yüzlerce köyü ateÅŸe veriyorduk. Ekinler atlara yediriliyor veya çiÄŸnetiliyordu. Köy nüfusu gafil avlandığı taktirde, derhal asker korumasında en yakın Kazak köyüne götürülüyor ve daha sonra Türkiye’ye sevk ediliyordu. Bizim yaklaşımımız sırasında boÅŸalan kulübelerde çoÄŸu zaman masanın üzerinde içinde kaşığı ile beraber henüz soÄŸumamış lapaya, üstünde iÄŸne takılı tamiri yarıda kalmış elbiselere, döşemeye yayılmış bir ÅŸekilde bırakılan çeÅŸitli çocuk oyuncaklarına rastlıyordu. Fakat bazen askerlerimiz canavarlığa kadar varan hunharca hareketler de yapıyorduâ€[180]. Yine, 1 Aralık 1863 The Free Press’te Fransızca olarak yazılmış bir habere göre, gözleri oyulmuÅŸ yaÅŸlı bir erkek cesedine ÅŸu sözcükler içeren bir yafta iliÅŸtirilmiÅŸti[181]: “Git, temsilcilerinle buluÅŸ, Paris’te iyi göz doktoru bulabilirsinâ€.
“1862-1864 Çerkesya’nın can çekiÅŸtiÄŸi yıllardı. Daha fazla direnmek faydasızdı ve Çerkesler’in önlerinde iki seçenek buluyordu: Kuban’ın sol kıyısına yerleÅŸmek, ya da Osmanlı’ya gitmek. Çerkesler ikincisini seçtilerâ€[182]. Zaten Ruslar Çerkesler’in vatanlarından sürülmelerini düzenlemek amacıyla bir komisyon oluÅŸturmuÅŸlardı.
Rusya, göçmenlerin dönebileceÄŸinden korkuyordu. Çünkü daÄŸlılar orada dini duygulara kapılarak Rusya’ya karşı düşman oluyorlardı. Böylece Osmanlı ile Rusya arasında göç, resmi bir çerçeve aldı. Çar hükümeti, 1962 tarihinde Kafkasya’dan göç etme kararı çıkardıâ€[183]. DiÄŸer yandan zaten “Osmanlı misyonerler tarafından göç teÅŸvik ediliyorduâ€[184]. Özellikle “gücü zayıflayan Osmanlı devleti, Kafkasyalılar ile bu gücünü takviye etmek istiyorduâ€[185].
Bu yaÅŸanan olaylardan sonra, Fransa, Ä°ngiltere ve onlara boÄŸazına kadar borçlu Osmanlı Devleti’nin Kafkasya siyasetleri ani bir sapmayla Çerkesler’in aleyhine döndü. “İstanbul’da Çerkesler’in Kafkasya’dan çıkarılmasına karşı çıkan Çerkes paÅŸalar saf dışı edildilerâ€[186]. “Fransa imparatoru 3. Napolyon, 5 Kasım 1863’te Polonya ve Kuzey Kafkasya aleyhinde bir konuÅŸma yaparak Rusya iÅŸgaline arka çıktıâ€[187]. “İngiltere ise Rusya’nın iÅŸgalini onaylar bir ÅŸekilde tarafsızlığını açıkladıâ€[188].
1863 baharına doÄŸru Kuban ötesi toprakları, yerli nüfustan büyük oranda arındırıldı ise de köylüler daha daÄŸlık bölgelere çekilerek mücadeleyi sürdürdüler. Öyle ki, 1864 Mayısı’nda Kafkas SavaÅŸları’nın bittiÄŸi ilan edilse de, 1865’e kadar birçok Çerkes, mücadelesini sürdürdü[189]. Bu yüzden 10 Kasım 1863 tarihinde Kafkasya Ordusu BaÅŸkumandanı harbiye vekiline ÅŸu mesajı geçmek zorunda kaldı: “Batı Kafkaslar’ın fethi ile ilgili plan açısından ÅŸimdi de kıyı ÅŸeridini temizlemeliyizâ€[190]. Belge niteliÄŸindeki bu mesaj, Kafkasya’da Ruslar tarafından yürütülen etnik temizleme harekâtının bir süre daha devam edeceÄŸinin belgesidir.
Kafkas-Rus Savaşı’nın son aylarında Rus Ordusu’nun Åžapsığ ve Abzekh köylerinin büyük kısmını yaktığını ve halkı yerlerini terk etmeye zorlandığını askeri anılardan öğrenmek mümkündür. “Köyler çoÄŸunlukla kışın ve ilkbaharın başında yok edilmiÅŸtir. Çünkü barınaksız kalan halkın koÅŸulları o zaman daha ağır olmuÅŸ ve bu, direniÅŸlerini kırmaya yardımcı olmuÅŸtu. Sonunda binlerce kadın, çocuk ve yaÅŸlı açlıktan, soÄŸuktan, hastalıktan ölüme mahkum edilmiÅŸ, fakat onların ölümü Kafkas-Rus Savaşı’nın sonunu yakalamıştırâ€[191]. O zaman Rus PÅŸeha Müfrezesi’nde asker olan Ä°. Drozdov, izlenimlerini anılarında şöyle anlatıyor: “Yolda gözümüzün önünde arz eden sarsıcı manzara şöyle idi: Oraya buraya dağılmış ve köpekler tarafından parçalanmış, yarı yenmiÅŸ çocuk, kadın ve yaÅŸlı cesetleri… Açlıktan ve hastalıktan tükenmiÅŸ, zayıflıktan bacaklarını zor kaldıran, bitkinlikten düşen ve aç köpeklere canlı canlı yem olan göçmenler… Bu ölçülerde ve böyle sefalete insanlık nadiren ÅŸahit olmuÅŸturâ€[192].
Bu ÅŸekilde ölüme yenik düşenlerden arta kalanlar, hayatta kalmak için çok hızlı bir ÅŸekilde yerlerini yurtlarını terk ettiler. DiÄŸer taraftan da Osmanlı Hükümeti “İslam dinine mensup nüfus kazandığını ve bunun da Türk ordusu için kazanç olduÄŸunuâ€[193] düşünerek bu göçü özendiriyordu. Beklenilen son gerçekleÅŸmeye baÅŸladı. “30 Nisan 1864’te Trabzon’da bulunan bir muhabir ‘Çerkes kabilesi Ubıhlar’ın göçü baÅŸladı. Geçen hafta 34 gemiyle 18 bin Çerkes geldi… Bu gemilerin büyük bir kısmında gerekenden iki kat fazla yolcu bulunuyordu ve bu yüzden yolculuk sırasında sıkışıklık yüzünden ezilerek 134 kiÅŸi öldü… Çerkesler korkunç felaketler yaşıyorlar. 50 bin kadarı gömüldü. 60 bin göçmen açık havada veya ÅŸehrin sokaklarında yatıp kalkıyorlarâ€[194] diye haber geçti.
Kısa bir süre içerisinde “Kafkas sıradaÄŸlarını aÅŸan on binlerce daÄŸlı, bütün mallarını ve mülklerini bırakarak Anapa, Novorossiysk, Tuapse, Soçi ve diÄŸer limanlara birikti. Karadeniz’in Kafkasya kıyısına yüzlerce gemi doldu. Rus ve Osmanlı gemileri aralıksız olarak göçmen taşıdılar. Fakat gemiler yetmedi. Kıyıda aylarca bekleyen gruplar vardı ve halleri çok periÅŸandı. Yiyecekleri olmadığı gibi, sokaklarda barınıyorlardı[195]. “Sahilin gemilere binmek için biraz uygun olan bütün noktalarına birkaç bin aileden oluÅŸan büyük halk kalabalıkları yığıldı… Kıyıya gelen her göçmen grubunu sıkı bir incelemeden sonra üç gruba ayırdılar. Hali vakti olanlar kendi hesabına gönderiliyordu. DiÄŸerlerine kendi paralarına ilave olarak para veriliyordu. Yoksullar ise hazine hesabına taşınıyordu. Bir ailenin durumunu belirlemek için ise genellikle yanlarında bulunan mal varlığına bakılıyorduâ€[196]. “Sahilde bindikleri gemilerin bir kısmı o kadar çok kiÅŸi aldı ki, battı; örneÄŸin 2 bin yolcu ile yola çıkan Spinks gemisi batınca 200 kiÅŸi kurtulabildiâ€[197].
Samsun ve Trabzon ana çıkış limanlarıydı, bu limanlara gelenler hastalığa tutuldu; yine Ä°ngiliz raporlarına göre, her limanda 200-250-300 kiÅŸi her gün ölüyorduâ€[198]. “28 Nisan 1864’te bölgede bulunan Times muhabiri ‘bu talihsizlerden 27 bini son derece kötü durumda Trabzon’a geldiler’ diye haber geçti. “Yine baÅŸka bir haberde ‘gemiyle gelen 600 Çerkes’den üç veya dört günlük yolculuktan sonra 370’i karaya ulaÅŸabildi. Fırtınalı havada Karadeniz’de yolculuÄŸun bütün sıkıntılarına katlanan çocuklu kadınların en temel ihtiyaç maddeleri bile yoktu; bebeklerini elbiselerinden kopardıkları parçalarla sarıyorlardı. Güverteler ölüler ve can çekiÅŸenlerle dolu. Ä°ÅŸte Karadeniz sularında ÅŸimdi her gün yaÅŸanan manzara buâ€[199] diye yazdı.
Açlık, soÄŸuk ve salgınlardan binlerce insan ölüyor ve adeta bir can pazarı yaÅŸanıyordu. O döneme tanık olan ve Çar yönetiminin askeri sömürgeci iÅŸgaline hak veren A. P. Berje bile şöyle yazdı: “17 bin daÄŸlının toplandığı Novorossiysk koyunda gördüklerimi unutmayacağım. Hıristiyan olsun, Müslüman olsun, ateist olsun, onların durumlarını görenler mutlaka çöker ve periÅŸan olurdu. Ruslar, Çerkesler’e hayvanlara bile yapılmayacak ÅŸeyler yaptılar. Åžu gördüğüm olayları kağıda gözyaşım damlamadan nasıl yazacağım? Kışın soÄŸuÄŸunda, kar, yaÄŸmur altında, evsiz, yiyeceksiz ve elbisesiz bu insanların, tifo ve çiçek hastalığı da durumlarını iyice kötüleÅŸtiriyordu. Anasız kalmış bebekler aÄŸlaşıyor, aç bebekler ölmüş annelerinin göğüslerinden anne sütü arıyorlardı; genç bir Çerkes kadını paçavralar içinde, açık havada, ıslak toprağın üzerinde iki yavrusu ile birlikte uzanmış, biri ölüm öncesi çırpınışlarla yaÅŸamla mücadele veriyor, diÄŸeri ise soÄŸuktan kaskatı kesilmiÅŸ annenin göğsünden açlığını gidermeye çalışıyor. Binlerce insan göz önünde ölüp tükeniyordu ve böyle manzaralara sık sık rastlanıyorduâ€[200]. Yine o dönem olaylara bizzat katılanların anlattıklarına bakılırsa, göçmenlerin on binlercesi yolda açlıktan, soÄŸuktan ve hastalıktan ölmüşlerdi. “Trabzon’daki Rusya elçi yardımcısı MoÅŸnin, 28 Aralık 1863’te Kafkasya Hattı Karargahı Komutanı Kartsev’e günde 40-60 kiÅŸinin öldüğünü, sadece Samsun’da 60 bin Çerkes’in gömüldüğünü yazmaktadırâ€[201].
Trabzon’daki Rusya Konsolosu MoÅŸni ise şöyle yazdı: “Sürgünden beri 1864’ün 10 Haziran tarihine kadar Trabzon ve havalisinden 247 göçmen geçmiÅŸtir. Yaklaşık üç sene içinde ölü sayısı 19 bin olmuÅŸtur. Bölgede 63.190 göçmen kalmıştır. Tifo ve çiçek yüzünden çocuk ölümü fazladırâ€[202]. “Samsun ve Sinop gibi diÄŸer limanlarda karaya çıkmış olanlar da yüksek oranda ölüm yazgısını paylaÅŸtılar. Göçün en yoÄŸun olduÄŸu zamanlarda Samsun’da günde 50 sığınmacı ölmekte idiâ€[203]. “Osmanlı belgelerine göre ise, bu ölümlerin büyük çoÄŸunluÄŸu 0-30 yaÅŸ arasındaki çocuk ve gençlerden oluÅŸmakta idiâ€[204]. “Bir baÅŸka kaynağın tahminine göre yarım milyon kiÅŸinin beÅŸte biri aşırı yükleme ve tifüs sonucu teknelerde ölmüştüâ€[205]. O yüzden bu teknelere o dönemde ‘yüzen mezarlar’ adı verilmiÅŸti. Öylesine korkunç dramlar yaÅŸanmakta idi ki, bugün ancak sinemalarda izleyebileceÄŸimiz olaylar yaÅŸandı. ÖrneÄŸin; “ölü çocuÄŸu günlerce saklayıp ninnilerle uyutur gibi yapan, ama kokan çocuk kucağından sökülüp denize atılınca, bir an bile düşünmeden kendini onun ardından azgın dalgalara fırlatan Kafkasyalı anneâ€[206]. Bunun gibi nice örnekler anlatılır. Bu yüzden “o yolculukta saÄŸ kurtulup yüz yaşına kadar Anadolu’nun bir daÄŸ köyünde yaÅŸayan bir Çerkes ninenin, yaÅŸamı boyunca bir kez bile olsun balık yemediÄŸiâ€[207] söylenmektedir.
Rusya içinde onlara düşman olanların sayısında bir azalma olacağı endiÅŸesiyle Ä°ngiltere ve Fransa göçü durdurmak istedi, fakat etkili olamadı. 1864 Nisan’ında Çerkesler’in toplu göçü ile ilgili olarak Osmanlı ve Rusya arasında yapılan görüşme neticesinde Osmanlı, Ä°mparatorluk topraklarında Müslüman nüfusu Hıristiyan nüfusa oranla arttırma kaygısıyla, bu Müslüman-Çerkes göçünü benimsedi, fakat “Osmanlı makamlarının, Çerkes göçmenleri topraklarının en zayıf ve kritik bölgelerine yerleÅŸtirerek, gelecek savaÅŸlarda Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun nöbet erleri gibi kullanacağıâ€[208] endiÅŸesiyle Ruslar, Osmanlı makamlarının göçmenleri, Kafkasya sınırından uzak olmak ÅŸartıyla imparatorluÄŸun her yerine iskan edebilecekleri belirtti. “Osmanlı Hükümeti ise, Çerkesler’in yerleÅŸtirilmesiyle Rumeli ve Anadolu’da Müslüman nüfusu arttıracağını ve ordu için nitelikli savaÅŸ gücü saÄŸlayacağını düşünüyorduâ€[209] ki, daha sonraları Balkanlar’daki Çerkesler tekrar yerlerinden edildiler.
“1864 yılı Mayıs ayının 20’sine gelindiÄŸinde Çarlığın 4 ayrı ordusu, Ubıh bölgesinin Soçi yakınlarındaki kıyıdan 50-60 km içeride, Mzımta nehrinin saÄŸ kıyısında bulunan Kbaada Vadisi’nde buluÅŸtular. Bir gün sonra 21 Mayıs 1864’te bu dört ordu birleÅŸerek Kafkasya’yı boÅŸaltmanın ÅŸenliÄŸini yaptılar, savaşın sonunu ilan edip Çarlık döneminin zaferi olarak andılar. Fakat aynı tarih bugün, Çerkesler’in sürgünün yıldönümü olarak andıkları tarihtirâ€[210]. “27 Temmuz 1864’te de Kafkasya Genel Valisi Mihail, 1567 yılında Çar VI. Ivan’ın baÅŸlatmış olduÄŸu Kafkas-Rus SavaÅŸları’nın bittiÄŸini belirten belgeyi imzaladıâ€[211]. Yine de “Rus birlikleri halkı yaÅŸadıkları topraklardan sürmek için daÄŸlara harekat düzenlediler. CoÄŸrafik koÅŸullardan yararlanan halk, ne Laba’ya (Rusya içler, c.a.) ne de Türkiye’ye göç etmek istemeyerek ÅŸiddetle direndiler. Bunun üzerine köyler, ekinler ve yiyecek stokları yok edildiâ€[212]. Yani Ruslar, “Çerkesler için kendi köylerinde yaÅŸam sürdürmeyi olanaksız kılacak bir saldırı ve zulüm dizisine baÅŸvurdular. Bu, göçe zorlamanın klasik yöntemi idi: Evleri, tarlaları yak, yık, kaçmaktan veya aç kalıp ölmekten baÅŸka seçenek bırakmaâ€[213]. O zamanlar Rus ordusunda asker olan K. Geys, bu uygulamanın askeri bir strateji olduÄŸunu anılarında ÅŸu ÅŸekilde dile getirmektedir: “Onlarla (yani Çerkes halkıyla) bütün hesapları bitirmenin en doÄŸru ve hızlı yöntemi olarak ekinlerin kökünden yok edilmesi ve halkın varlığını sürdürmesine izin verebilecek her ÅŸeyin imha edilmesi… Bu yerlerde uygulanan savaÅŸ sistemi gerçekten en iyisi idi. Temel yiyecek kaynaklarının kıştan hemen önce yok edilmesi ve insansızlaÅŸtırılan çevrede, satın alacak bile yiyecek elde etme imkanından mahrum bırakılmasıâ€[214]. Yine bir baÅŸka asker S. Duhovski, bu strateji sayesinde halkın tamamen evsiz barksız, savunma için çaresiz ve büyük yiyecek sıkıntısı içinde kaldığını anılarında anlatmaktadırâ€[215]. Kont Lev Tolstoy ise bu tür olayları şöyle tarif ediyordu: “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet edinilmiÅŸti; böylece, tam baskına uÄŸramış olan kadınlar ve çocuklar kaçacak zaman bulamıyordu ve gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerin, ikiÅŸer, üçer evlere girmesini izleyen dehÅŸet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir görevli raporlarına almaya cesaret edemezdiâ€[216].
Savaşın resmen bittiÄŸi ilan edilmesine raÄŸmen Kafkasya’da etnik temizlik harekatı devam etti ve adeta can pazarına dönüşen toplu sürgünler gerçekleÅŸti. Bu ölüm kalım savaşında Çerkesler artık Rusların yanı sıra göçün ağır ÅŸartlarına, açlığa, hastalığa, soygun ve talana karşı da savaÅŸ vermek zorunda kaldılar. ÖrneÄŸin; 17 Ekim 1864’te Larnaka’dan (Kıbrıs) geçilen bir haberde sürgün maÄŸdurlarının halleri ÅŸu ÅŸekilde tarif ediliyordu: “Halleri periÅŸandı. Küçük üç gemi halinde 2718 kiÅŸiden sadece 1344’ü karaya çıktı; diÄŸerleri ya ölmüş, ya da ölüm döşeÄŸinde gemilerde kalmışlardı. Hemen hemen hepsinin ölüm nedeni açlıktı. Hepsinin ayaklarında yaralar vardı; yaklaşık üç gündür hiç su içmemiÅŸlerdi. Yolcuların her gün 40 ile 50’si ölmüştü. Bu, karaya çıktıklarının dördüncü gününe kadar devam ettiâ€[217]. Yine “Çerkes mültecilerle tıka basa dolu bir buharlı gemi ise Larnaka’ya yaklaÅŸtırılmamıştı. Yüzen bir tabut gibi gözden yitip gitmiÅŸti Akdeniz’de. O gemideki 2100 Çerkes’in akıbetinin ne olduÄŸu ise bugüne kadar öğrenilememiÅŸtirâ€[218]. Larnaka Limanı’na yaklaÅŸtırılmayan Timova adlı gemi ise yolu deÄŸiÅŸtirilerek Antalya Limanı’na yönlendirilmiÅŸtiâ€[219]. Yani, farklı doÄŸal koÅŸullar ve açlık ve hastalıklar yüzünden Çerkes göçmenler büyük zayiat verdiler. “Varna’ya gemiyle götürülen 940 kiÅŸiden 46’sının yolda vefat etmesi,â€[220] Kıbrıs Adası’nda Larnaka limanına varan üç küçük gemide 2100 kadar Çerkes’ten, en en az üç yüz kiÅŸinin, 32 günlük yol süresince yaÅŸamını yitirmesi örneklerden sadece bir ikisidir. Hatta Larnaka yetkilileri ve Fransız konsolosu, hasta göçmenleri bulaÅŸma korkusuyla kıyıya almak istemedi. Manzara gerçekten akıl almaz derecede vahimdiâ€[221].
Ä°ÅŸte bütün bu yaÅŸanan olaylar neticesinde Kafkasya, Kafkasya’nın gerçek sahipleri olan Çerkesler’den arındırılmıştır. ÖrneÄŸin; “1864 yılından önce 1835’de Abhaz-Abazin (Abaza) nüfusunun 128 bin 800 kiÅŸi olduÄŸuâ€[222], “1857’de 144 bin 546 kiÅŸi olduÄŸu söyleniyordu. Bunlardan 80 ile 94 bin arası nüfus güneydeki Abhazya’da yaşıyorken, geri kalanları Kuzey Kafkasya’nın daha daÄŸlık bölgelerinde yaşıyordu. Oysa, 1866 yılına gelindiÄŸinde toplam nüfustan geriye kalan, 79 bin 190 kiÅŸi olmuÅŸturâ€[223]. Yani, Kafkas-Rus SavaÅŸları neticesinde bu grubun % 50’si Kafkasya’da etnik temizliÄŸe maruz kalmıştır. Büyük Çerkes sürgününden üç yıl sonra dahi Abhazya’daki Abazalar rahat bırakılmadı. “Rus askerleri Abaza köylerine geldi evleri yıktı, sürüleri, hayvanları ve öteki malları gasp edip götürdüler, Abazaların elinde ölmeyecek kadar bir ÅŸeyler kaldıâ€[224].
“Aynı ÅŸekilde 1864 sürgününden önceki dönemlerde Adıgeler’in nüfusu 1 milyondan fazla idi. Ama 1864 sürgününden sonra toplam 50 binden az kaldılarâ€[225]. Bu nüfusun 418 bini sadece 1863-1864 yılları arasında yerlerinden edildilerâ€[226]. “1858-1864 yılları arasında sadece Kuzeybatı Kafkasya’dan 398.955 kiÅŸi Osmanlı topraklarına göç ettirilmiÅŸtir. Bir tek yıl içerisinde, 1864’te 342.748 Adıge yerlerinden olmuÅŸtur. 1865’te ise 106.795 Adıge sürülmüştürâ€[227].
Rus Göç Komisyonu’nun raporlarına göre, Karadeniz’in doÄŸusundaki limanlara 1858’den 1865’e kadar 493.193 kiÅŸi gönderilmiÅŸti. Fakat 10 binlerce kiÅŸi, hiçbir kayda girmeden göç etmiÅŸti… Kuban Oblastı’nda 1 milyon yerli nüfustan geriye 1867’de 90 bin kiÅŸi kaldı… Bunlardan yalnızca 418.292 kiÅŸi 1863 sonbaharı ve 1864 yılı boyunca sürgün edilmiÅŸlerdiâ€[228]. Total olarak, “Çerkeslerin %10’luk bir kısmı hariç, tamamı yerlerinden yurtlarından sürüldülerâ€[229].
“Dzidzaria’ya göre göç hareketinin artmasının asıl nedeni Çarlığın, Kafkasya’da hakimiyetini tipik askeri-feodal yönetimlerle güçlendirmesi çabasıdır†(PapÅŸu, 2004: 38). Öyle ki, zor koÅŸullar karşısında her ÅŸeyi göze alıp anavatanları Çerkeskaya’ya dönmek için Ä°stanbul’daki Rus KonsolosluÄŸu’na baÅŸvuran göçmenlere verilen cevap “DaÄŸlıların geri dönüşü söz konusu bile olamaz†[230]ÅŸeklinde oldu. EÄŸer “bu yasaÄŸa raÄŸmen Kafkasya’ya dönüş yapan olursa müebbet olarak Rusya’nın iç kısımlarına sürülmeleriâ€[231] emredildi.
Bu denli yoÄŸun göç karşısında Osmanlı devleti, gerek mali gerek ise organizasyon açısından hazırlıklı deÄŸildi. Hatta göçün büyüklüğü, Rus ve Osmanlı yetkililerinin beklediÄŸinden fazla oldu. Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduÄŸu zor ÅŸartlara ilave olarak yeni sıkıntıları beraberinde getirse de göç akınını; devletin göçleri kontrol altına alarak uygunsuzlukları önlemeye çalıştığı görülmekle birlikte, insanlığa, devletin ÅŸanına ve halifenin bütün Müslümanların koruyucusu olduÄŸu prensibine ters düşer düşüncesiyle de kesin bir ÅŸekilde yasaklama yoluna gidilmemiÅŸtir. Çünkü böyle davranmak, insanlığa, devletin ÅŸanına ve halifenin bütün Müslümanların koruyucusu olduÄŸu prensibine ters düşerdiâ€[232]. DiÄŸer yandan “bu göçlerin getirdiÄŸi iskan sorununu çözmek için ne yeterli finans, ne de yönetim örgütünde uzman insan gücü vardı; bu nedenle kendi yörelerine gönderilen Çerkesler’in derdine derman olma iÅŸi yerel birimlere havale edildiâ€[233]. Sonunda “İstanbul’a daha fazla göçmen gönderilmesi yasaklandı ve onların Anadolu’da tutulmasına karar verildi. Trabzon ve çevresinde 247.000’e yakın insan yerleÅŸtirildi. Bunların 19 bini öldü. Samsun ve çevresine 100 bin kiÅŸi yerleÅŸtirildi. Ölüm oranı yaklaşık günde 20 kiÅŸi idi. Tifüs salgını insanları kırıyorduâ€[234]. Bu yüzden, “İstanbul’a sokulmayıp Akdeniz’e doÄŸru pas geçirilen iki gemiden biri Antalya Limanı’na demirleyip boÅŸaltılırken, ikincisine izin verilmemiÅŸ ve tıka basa Çerkes sürgünlerinin dolu olduÄŸu bu geminin akıbeti de kesinlik kazanamamıştırâ€[235].
Çerkesler Trabzon’a gelirken, kendileri ile birlikte tifüsü de getirmiÅŸlerdi; koÅŸullar bir aralık öylesine kötüleÅŸti ki bütün halk kentten kaçtıâ€[236]. Korkudan fırıncılar bile fırınlarını kapatıp kenti terk ettiler[237]. Osmanlı hükümeti, salgınların yayılmaması için özel kamplar kurarak, göçmenleri burada tuttular. Trabzon’daki Akçakale kampı böyle bir ölüm kampı idi. Buradaki maÄŸdurlar fazla ekmek alabilmek için bazen cenazeleri saklıyorlardı. Çünkü kiÅŸi başına ekmek veriliyordu. Sarıdere, Sinop, Samsun ve Giresun kamplarında da durum vahim ve feci idiâ€[238].
Kafkaslı göçmenlerin içine düştüğü bu zor durumlar, bir sektörün yeniden canlanmasını da saÄŸladı: “Osmanlı devleti köle ve cariye ticaretine hiçbir ÅŸekilde müdahale etmediÄŸiâ€[239] gibi ‘Büyük Çerkes Sürgünü’nün baÅŸladığı 1860’lı yıllarda Trabzon ve Samsun’da Osmanlı Hükümeti’nce geçici köle pazarları dahi kurulduâ€[240]. “İstanbul, Kahire ve hatta Tahran’a bile köle satılıyordu. Arzın yükselmesini saÄŸlayan maÄŸdur göçmenlerden ucuz fiyata, bazen sadece ekmek fiyatına köle alan yüzlerce fırsatçı ve köşe dönücü tüccar büyük karlar saÄŸladı. Tahmini rakamlara göre sadece 1863-1864 arasında 10 binden fazla köle satılmıştıâ€[241]. Hatta “30 Ocak 1867’de baÅŸ vezirin, padiÅŸaha gönderdiÄŸi bir yazıda[242] ve 31 Mart 1867 ‘Arz Tezkeresi’nde[243], bu sayının 150 bine ulaÅŸtığını anlaşılmaktadırâ€. Zaten kısa bir süre sonra “Çerkes kadınları ve çocuklarının satılması yasaklandı ve satışta bulunanlar akrabalarına iade edildiâ€[244].
Çar hükümeti ancak 1864 Aralık ayında, Kafkasya’da mutlak egemenliÄŸini kurduÄŸuna, yeterince etnik temizlik yaptığına emin olunca, topluca göçlerin durdurulabileceÄŸine karar verdi. Fakat Büyük Çerkes Sürgünü’nden sonra da bütün ağırlığı ile Çerkesleri etkilemesini sürdürmüştür. ÖrneÄŸin; “1865’te Türkiye’ye 22 binden fazla Çeçen göçe zorlandı. Vsemirnıy Puteçestvennik Gazetesi 1871’de ÅŸunları yazıyordu: ‘Bir yıl içinde göçmenlerin üçte ikisi öldü… Batum yakınlarında yerleÅŸen 22 bin göçmenden sadece 7 bin kiÅŸi kaldı. Samsun civarında yerleÅŸen 30 bin kiÅŸiden 1800 kiÅŸi kaldı’. Hatta Çarlığın propagandacılarından Y. Drozdev dahi ‘Bu ölçüde sefaleti insanlık zor görür’ diyorduâ€[245].
Sonuç:
Yüzyıllarca özgür yaÅŸamış olan Çerkesler, Kafkas-Rus SavaÅŸları sürecinde Ruslar’ın yayılmacı, zalim politikalarına karşı ulusal kurtuluÅŸ hareketi vermiÅŸ ve yenilmiÅŸledir. Çerkesler yalnızca savaşı deÄŸil, yerlerini ve yurtlarını da kaybetmiÅŸlerdir. Bu yüzden büyük çoÄŸunluÄŸu Türkiye’de olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde yaÅŸamak zorunda bırakılan Çerkesler, bu süreç içerisinde her türlü milli kültürel deÄŸerlerini yitirerek, bir millet olarak tarih sahnesinden silinme tehlikesi ile de karşı karşıyadırlar. İçinde bulundukları bu durumun en önemli sebebi, iÅŸte bu yayılmacı Rus politikasıdır ve özellikle 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren ÅŸiddetlenen savaÅŸlardır. Bu savaÅŸlar sadece bir iÅŸgal hareketi olarak kalmadı, fakat geliÅŸen süreç içinde bütün Kafkas halklarını toptan yok etme veya onların yaÅŸam kaynaklarını kurutarak Çerkesler’i ülkelerinden ayrılmaya zorlamak ÅŸeklini de aldıâ€[246]. Ayrıca “göçler, sadece askeri yenilginin sonucunda hemen düşünülmüş tedbirler deÄŸildiâ€[247]. Çarlık hükümetinin, önceden planlayıp uyguladığı holocaust/etnik temizleme harekatının bir sonucudur. Bu süreçten, farklı Kafkas halkları, farklı ÅŸekilde etkilenmiÅŸlerdir. ÖrneÄŸin; sürgünler “KuzeydoÄŸu Kafkasya’yı fazla etkilemedi. Çünkü toplam nüfuslarına göre Dağıstanlılar ve Çeçen-Ä°nguÅŸlar’dan yer deÄŸiÅŸtirenler çok azdı. Halbuki, Çerkes ve Abazalar için sürgünler yıkıcı sonuçlar doÄŸurmuÅŸtur. Bunlar nüfuslarının yaklaşık beÅŸte dördünü kaybetmiÅŸler ve Kafkasya’da kalanlar dahi ovaya indirilmiÅŸlerdirâ€[248].
Kayıt altında olan sürgün veya göçe zorlanmış Çerkesler’in miktarı hakkında hiçbir zaman gerçek sayı tespit edilememiÅŸtir. Çünkü birçok nüfus hareketi kayıt dışı gerçekleÅŸtiÄŸi gibi, ölümlülük oranı da tespit edilememiÅŸtir. “Sayısı 10’dan fazla çıkış limanlarında düzenli bir kayıt tutulmaması ve bu limanlarda hiçbir baÄŸlantının bulunmaması; yüksek oranlara varan ölümün kesin olarak bilinememesi, tutulan kayıtların belli bir yer ve zamanla sınırlı tutulması, kesin olan rakamların ise kamuya duyurulmasının engellenmesi gibi nedenlerden ötürü ‘Büyük Çerkes Sürgünü’nde Kuzey Kafkasya’dan çıkarılanların kesin sayısını gösteren tam güvenilir istatistikler yokturâ€[249]. Fakat, buna raÄŸmen bazı araÅŸtırmacılar yaklaşık belli bir sayı vermektedir. Bunların en azı 500 bin ve en çoÄŸu ise 2-3 milyon arasında deÄŸiÅŸmektedir.
Kafkasya’da ne kadar nüfusun yerlerinden edildiÄŸi konusunda oldukça farklı rakamlar telaffuz edilmektedir. Rus verilerini dikkate alan veriler, bu sayının 500 bin ile 1 milyon arasında olduÄŸunu belirtirken, Türkiye kaynaklı çalışmalarda 1 ile 2 milyon civarında olduÄŸu iddia edilmektedir. ÖrneÄŸin; Bedri HabiçoÄŸlu[250] ve Salih Polatkan[251] için bu rakam 1,5 milyon civarındadır. Polatkan’a göre Büyük Sürgün sürecinde yerlerinden edilen Çerkesler’in 200 ile 400 bini Balkanlar’a, 1 milyonu Anadolu’ya, 25 bini Suriye ve Ãœrdün’e ve 10 bin kadarı ise Kıbrıs’a yerleÅŸtirilmiÅŸlerdir. Yine, Rus kaynaklarını referans gösteren Arsen Avagyan’a[252] göre ise bu rakam 398 bin kiÅŸi ile sınırlı idi. Aynı belgelere dayanan “C. Havadis (8 R 1278/ AÄŸustos 1861) 1855’ten 1861’e kadar 350 bin göçmenin Osmanlı topraklarına geldiÄŸini yazarken, Sadrazam Ali PaÅŸa 1864’te padiÅŸaha verdiÄŸi raporda 1855-1864 arası dönemde 311.333 kiÅŸi olduÄŸunu belirtiyorduâ€[253]. Fakat 1861’den sonra da çok yoÄŸun bir ÅŸekilde Kafkasya’dan ayrılmalar/sürülmeler olmuÅŸtur. Bu döneme ait sürgün ancak 1865’te tamamlanabilmiÅŸtir. Yine Justin McCarthy’e[254] göre 1856-1864 arası tarihi topraklarından çıkartılan Çerkes sayısı takriben 1.200.000 kiÅŸidir. Bunlardan 400 bin kiÅŸi yollarda yaÅŸamını yitirmiÅŸ ve 800 kiÅŸi de yerleÅŸim yerlerine ulaÅŸabilmiÅŸtir. Avagyan’ın[255] kendisine göre, 1857-1866 arasında 1 ile 1,5 milyon arasında nüfus Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Nihat Berzeg’e göre,[256] 1857-1876 yılları arasında 1.400.000; Akarlı’ya göre[257] 1860-1878 arası 400.000; Karpat’a göre[258] 1859-1879 arası 2 milyon; Kafkasya Genel Valisi’ne göre[259] 1858-1864 arası 398.000; Ali Meram Kemal’e göre[260] 1 milyon (bu nüfusun 300 bini Balkanlar’a gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir); Fuad Dündar’a göre[261] 1859-1979 arası 2 milyon; Süleyman Erkan’a göre[262] 1860-1876 arası 700.000; Hayati Bice’ye göre[263] 1859-1879 arası 2 milyon; Journal de Costantinople’nın[264] 11 Ocak 1865 tarihli haberine göre 520.000; Bianconi’e göre[265] 1876 tarihi itibariyle 600.000; Fadeyev’e göre[266] 1864 tarihi itibariyle 1 milyon; D. E. Eremeev’e göre[267] 1875 tarihi itibariyle 1.800.000; genel olarak Aydemir’e göre[268] 1,5 milyon (300 bini Balkanlar’a); Nedim Ä°pek’e göre[269] 1.508.000 (yine 300 bini Balkanlar’a); Rahmi Tuna’ya göre[270] 800 bin; R. G. Landa’a göre[271] 1-3 milyon arası; Kadircan Kaflı’ya göre[272] 1.616.000; Ä°stanbul’da ilk defa Çerkesce basılan Guaze[273] dergisine göre 1.760.000 kiÅŸi Kafkasya’dan sürülmüştür. 1864 tarihi itibariyle yine bu sürgünlerden F. Ph. Kanitz’ a göre[274] 250.000’i ve Marc Pinson’a göre[275] 420.000’i Balkanlar’a doÄŸru gerçekleÅŸmiÅŸtir. BilindiÄŸi üzere, bu sürgün maÄŸdurları kısa bir süre sonra bu yerlerinden de sürülerek, Anadolu’ya, Suriye ve Ãœrdün’e yerleÅŸtirilmiÅŸlerdir.
Sürgün edilen toplam nüfus hakkında iddia edilen farklı rakamlara raÄŸmen ÅŸurası açıktır ki, gerçekler belgelenen rakamların çok üstündedir: “Tüm Kuzey Kafkasya’da kalan ve yer deÄŸiÅŸtirmeyen bütün Çerkesler’in sayısı 150 ile 200 bin dolayındadırâ€[276]. 19. yüzyılın ilk yarısında yalnızca Kuzeybatı Adıgeleri’nin bir milyona yakın nüfusa sahip olduÄŸu düşünülürse, Kafkasya’da etnik temizleme harekatının ne kadar nüfusa mal olduÄŸu anlaşılacaktır. Özellikle “Miladi 1864 ve daha sonraki tarihlerde, Kafkas-Rus SavaÅŸları neticesinde Kafkasya’dan 2 milyon 200 bin kiÅŸi yerlerinden edilmiÅŸtir.; fakat bunların 1 milyonu savaÅŸ esnasında, göç esnasında uÄŸradıkları ÅŸiddet karşısında hayatını kaybetmiÅŸtirâ€[277].
Sonuçları ve süreç itibarıyla bakıldığında Kafkas-Rus SavaÅŸları, zalimce, gayri insani koÅŸullarda gerçekleÅŸmiÅŸtir. YaÅŸanan süreç ve sonuçların kendisi ise, çağın deÄŸerleri ile söylenecek olursa ‘İnsan Hakları’na aykırıdır ve bir soykırımdır. Çünkü “Çerkesler, Rusların önünde kaçmış halk deÄŸildir. Tarihte örneÄŸi olmayan vatan savunması vermiÅŸ ve kaybettiÄŸi için de ülkelerinden zorla çıkartılmış bir halktır. YaÅŸanılan olayları izah etmeye, göç bir kenara sürgün kavramı sürgün kavramı zayıf kalır, ancak soykırım, katliam bu olayın karşılığı olabilirâ€[278]. Kaldı ki, “Resmi Rus tarihinde “DaÄŸlıların Göçü†olarak tanımlanan, 19. yüzyılın bu büyük nüfus hareketinin bir sürgün olduÄŸu artık kabul ediliyorâ€[279] olmasına ve “tarihin en önemli sürgünleri arasında olmasına raÄŸmen, Kafkasya halklarının uÄŸradığı bu dramatik facialar ne yazık ki uluslararası dikkate deÄŸer ilgi görmemiÅŸtirâ€[280]. Fakat sürgün, Çerkesler’in tarihi geliÅŸiminde olumsuz rol oynadı. Sosyoekonomik, politik, ve kültürel geliÅŸmelerini, Kafkasya sınırları içinde onlarca yıl geri bıraktı. Rus Çarı’nın politikası sonucunda Çerkes halkı darmadağın oldu. Åžimdi ortada sürgün öyküsünden baÅŸka bir sorun daha var: Çerkesler’in Çarlığın uyguladığı soykırım sonucunda yitirdiÄŸi büyük, telafi edilemez maddi, kültürel, insani ve toprak kayıplarını, kim nasıl tazmin edecek?â€[281].
“Bugünkü Rusya için deÄŸilse de Çarlık dönemindeki Rusya’nın, yani Rus Çarlığı’nın katliam/soykırım bir yana, Çerkesler’i sürgün ettiÄŸine dair bir karar alınmış/aldırılmış bile deÄŸilâ€[282].
Notlar
[1] John Colarusso, Circassian Reportriation: When Culture is Stronger than Politics, The World & I, Issue (November 1991), (Washington D.C.: The Washington Times Publishing Corpuration, 1991), s. 656
[2] Dar anlamıyla Çerkesler, detay için bkz.: John Colarusso, Circassian Reportriation; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876 (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 16. Dizi, Sayı. 75, 1997).
[3] Murat Papşu (der.), Vatanından Uzaklara (İstanbul: Çiviyazıları Yayınları, 2004), s. 12.
[4] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri, s. 16.
[5] Ufuk Tavkul, İslamiyet’in 19. Yüzyılda Kafkasya Halklarının Toplumsal Yapılarına Tesirleri, Kırım Dergisi, Sayı.25, 1998, s .
[6] Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, Ludmillan Denisenko (ter.)-Yasemin Gedik (haz.), (İstanbul: Belge Yayınları, 2004), s. 20.
[7] Ayhan Kaya, Diasporda Çerkes Kimliğinin Dönüşümü: Değişen Sosyal Konjonktür Karşısında Yeniden Tanımlanan Etnik Sınırlar, Erhan Doğan ve Semra Mazlum (der.) Türkiye’de Dışpolitika Yapım Sürecinde Sivil Toplum Kurumlarının Etkileri (İstanbul: Bağlam yayınları, 2005) içinde.
[8] Ufuk Tavkul, Kafkas Dağlılarında Hayat ve Kültür: Karaçay-Malkar Türklerinde Sosyoekonomik Yapı ve Değişme Üzerine Bir Deneme (İstanbul: Ötüken Yayıncılık, 1993), s. 17.
[9] Arsen Avagyan, İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 17.
[10] N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, Sedat Özden (ter.), (İstanbul: Kayıhan Yayınevi, 1998), s. 77.
[11] Çerkes tabirinin kapsamı için bkz.: Yaşar Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, Çerkes Sürgünü (der.) (Ankara: Kafder Yayınları, 2001); Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri (Ankara: Takav Matbaacılık, 1996), s. 17; Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 9-21; Çetin Öner, Şu Bizim Çerkesler (İstanbul: Can Yayınları, 2000), s. 18,39; İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya (İstanbul: İstanbul Matbaası, 1958); Berkok geniş anlamda Çerkesliği “her Adige Çerkesdir, her Çerkes Adıge değildir’ cümleleri ile tarif etmektedir.
[12] Ayrıntı için bkz.: Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Bige Umar (ter.), (İstanbul: İnkılap Yayınları, 1998). 1998.
[13] Süleyman Erkan, Sürgün Olgusuna Analitik Yaklaşım ve Çerkes Sürgünü Örneği, Nart Dergisi, Sayı.43, (Mayıs-Haziran 2005), s. 9.
[14] Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, Nart Dergisi, Sayı.21, (Mayıs-Haziran 2004), s. 16.
[15] Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 15.
[16] Golos gazetesi, St. Petersburg 12 Ağustos 1876, No:221, s1-4_ aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler (İstanbul: Civiyavıları, 2004) s. 73.
[17] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün; Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, Nart Dergisi, Sayı.21, (Mayıs-Haziran, 2004), s. 12; Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 16.
[18] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 19.
[19] Benzer bir sınıflandırma için bkz.: Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç; İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya; farklı bir sınıflama için ise, Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler.
[20] Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları No.65, 1991), s. 5.
[21] Y. Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi (İstanbul: FFK yayını, 1986), s. 331-332.
[22] İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi (Ankara: Gelişim Matbaacılık, 1988), s. 15.
[23] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 50.
[24] Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti (İstanbul: Şamil Vakfı Yayınları, 1979).
[25] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler (İstanbul: Nart Yayıcılık, 1993), s. 100.
[26] Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 11.
[27] Mühime, 32. cilt, no 383 6 Recep 989 / 6 Agustos 1581.
[28] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, Orhan Uravelli (ter.) (Ankara: Kaf-Der Yayınları, 1995) s. 2; Aslında “İslamiyet’in Kafkasya’nın batısındaki Çerkes ve Karaçay-Balkar halkları ile doÄŸusundaki Çeçen-Ä°nguÅŸ ve DaÄŸstan halkları üzerinde etkileri farklı olmuÅŸtur. Ä°slamiyet’le henüz 8. yüzyılda Araplar vasıtasıyla tanışan ve daha sonraki yüzyıllarda Ä°slamiyet’i peyderpey kabul eden Dağıstan ve Çeçen-Ä°nguÅŸ halkları ÅŸafi mezhebine dahil olurlarken, Ä°slamiyet’i 17.-18. yüzyıllarda Osmanlılar ve Kırım Hanlığı vasıtasıyla tanıyıp kabul eden Çerkes, Abaza ve Karaçay-Balkarlar Hanefi mezhebine girmiÅŸlerâ€; Ufuk Tavkul, Ä°slamiyet’in 19. Yüzyılda Kafkasya Halklarının Toplumsal Yapılarına Tesirleri, Kırım Dergisi, Sayı.25, 1998, s. 43; http://karachaymalkar.bravehost.com/islamiyetkavkaz.html[, 28 Kasım 2005.
[29] İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi, s. 18.
[30] Fakat, resmi Osmanlı tarih tezinde Kafkasya her zaman Osmanlının hakimiyet alanı içerisinde gösterilmektedir.
[31] Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, 2. 13.
[32] Feodor Feodoroviç, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, Keriman Vurdem (ter.), (Ankara: Kafkas Derneği Yayınları, no 8, 1999), s. 9.
[33] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 90-91.
[34] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 94.
[35] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 32.
[36] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 99-101; Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 24-25.
[37] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 61.
[38] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 13.
[39] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 29.
[40] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 1996: 28-29.
[41] Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, Çerkes Sürgünü, s. 211; İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya.
[42] Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 15.
[43] Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), Orhan Boğbay (der.), (Samsun: Yedi Yıldız Yayınları, 1998), s. 5; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 36.
[44] Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987), s. 11.
[45] İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt.4 (İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1972), s. 58.
[46] Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), s. 5.
[47] Ä°smail Berkok, Tarihte Kafkasya.
[48] Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 43-45.
[49] Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 11.
[50] Rusya İmparatorluğu Dış Siyaset Arşivi, fon 161, SSP Genel Arşivi I.-13, op.63, d, 1897 yılı, s.1-7_ aktaran Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 23; bu ve daha sonra yapılan Nogayların göçü daha sonra yapılacak olan Çerkeslerin göçlerinin kitlesel boyutlara ulaşmasına sosyal psikolojik etki yaratacaktır.
[51] Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri (1876-1908) (Trabzon: Karadeniz Teknik Ün., Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Merkezi, 1996), s. 10.
[52]Marie Broxup, Caucasian Murididsm in Soviet Historiography, Society Central Asian Studies, Print Series No: 10, 1986), s. 5; N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil; Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987).
[53] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 32.
[54] Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987), s. 30-31.
[55] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 32-33; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 39; daha sonra Battal Paşa Rusların isteği üzerine Osmanlı Hükümeti tarafından affedilmiş ve üstelik Trabzon valisi yapılmıştır.
[56] Tavkul, 1993: 34.
[57] Anı yıl Ferh Ali Paşa da Anapa’ya gönderilmişti.
[58] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 34.
[59] Colarusso, 1991: 656.
[60] Kafdağı, 1988, sayı15-16, s. 8; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 35.
[61] Avledin Dumanış, Çerkes Kültürü Üzerine Etüd (Kayser: Kayseri Kafkas Derneği, 2004), s. 144.
[62] Feodro Feodoroviç Tornau, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, s. 127.
[63] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 20.
[64] Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, Çerkes Sürgünü, s. 212.
[65] N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 201.
[66] İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s. 115.
[67] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 63.
[68] Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya (Ankara: Gelişim Matbaası, 1992), s. 50.
[69] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, Murat Papşu (Türkçe ter.) Sbornik Statey Molodıh Uçyonıh, Aspirantov (Genç bilim adamları ve Araştırma Görevlilerinin Makaleleri Seçkesi), (Maykop: Meotı Yayınevi, 1993); Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler.
[70] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 33.
p>[71] Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü (Nalçik: Adıgi, Kültür ve Tarih Dergisi, S.3, 1992), s. 88_ Murat Papşu (der.),Vatanından Uzaklara Çerkesler, (İst.l: Çiviyazıları, 2004),s. 24. içinde.[72] Feodro Feodoroviç Tornau, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, s. 9.
[73] Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 13.
[74] Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 12.
[75] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, Murat Papşu (ter.) Sbornik Statey Molodıh Uçyonıh, Aspirantov (Genç bilim adamları ve Araştırma Görevlilerinin Makaleleri Seçkesi), (Maykop: Meotı Yayınevi, 1993).
[76] Ufuk Tavkul, İslamiyet’in 19. Yüzyılda Kafkasya Halklarının Toplumsal Yapılarına Tesirleri, s. 46.
[77] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 21.
[78] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[79] Bkz.: Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 123.
[80] N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 71.
[81] Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 12.
[82] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[83] N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 235.
[84] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması; Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi; Marie Broxup, Caucasian Muridism in Soviet Historiography; Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, N. Luxembourg, sunuş yazısı (İstanbul: Kayıhan Yayınevi, 1998).
[85] Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 21-28.
[86] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[87] Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 8.
p>[88] Rahmi Tuna, Çerkeslerin Kafkasya’dan Göçü, Kafkasya Üzerine Beş Konferans (İstanbul, Kafkas Kültür Derneği Yayınları, 1977) içinde, s. 136.[89] Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 12.
[90] Marie Broxup, Caucasian Muridism in Soviet Historiography, s. 5; Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), s. 6; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 39, Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 15.
[91] Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 9.
[92] AKAK, Tiflis, 1885, c.10, s. 234_ Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, içinde.
[93] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[94] Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi (Ankara: Kafkas Derneği Yayınları, 1991), s. 11.
[95] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[96] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 35.
[97] Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi, s. 91.
[98] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 41.
[99] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
[100] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 58.
[101] Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması; Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 52-53; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 41.
[102] Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri (1876-1908) (Trabzon: Karadeniz Teknik Ün., Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Merkezi, 1996), s. 56.
[103] N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 93; İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi, s. 36; Sefer Bey soylu bir ailedendi. Çocukken okumaya gönderildiği Türkiye’den kaçıp Rusya’ya gider. Orada Rus okulunda okur. Uzun yıllar Rus ordusunda görev yapar. Babasının ölümü üzerine kendisine kalan mirası almak için vatanına döner. Daha sonra Anapa’da Osmanlı ordusuna girer. Kendisine Albay rütbesi verilir. 1828 yılında Ruslar tarafından tutuklanır ve bir yıl sonra serbest bırakılır; Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi, s. 59.
[104] O. Aydın Erkan, Tarih Boyunca Kafkasya (İstanbul: Çiviyazıları Yayınları, 1999), s. 53.
[105] Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 14.
[106] Russki İnvalid, St. Petersburg, 17 Haziran 1864, No: 159, s. 3_ Aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 87.
[107] İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s. 145-182.
[108] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 211, 213.
[109] Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s.13.
[110] Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s. 14.
[111] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 43.
[112] Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s. 13.
[113] Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 38, sıra 7, dosya 343, sayfa 108_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 216-217 içinde.
[114] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 50.
[115] Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 38, sıra 7, dosya 376 sayfa 22_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 225 içinde; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 43.
[116] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 117.
[117] Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 235.
[118] Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, s. 213.
[119] Kafkasya Arkeoloji Komisyonu Arşivi, cilt 12, sayfa 908_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 226 içinde.
[120] Bu mektup için bkz.: Papers Respecting the Settlement of Circassian Emigrants in Turkey" (PRSCET), (Londan: Printed by Harrison and Sons, 6 Haziran 1864) Belge no:3; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 207.
[121] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 44.
[122] Yeni Kafkasya dergisi, 1961: sayı: 24, s.:23-24.
[123] Kavkaskiy Sbornik, cilt 11, sayfa 592_ akt. Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 218.
[124] Yine kendi yurttaşı Graf Zmoiski ile birlikte Çerkesya’ya gitmek üzere 1854’ten beri İstanbul’da bulunuyorlardı_aktaran Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi, s. 99.
[125] O. Aydın Erkan, Tarih Boyunca Kafkasya, s. 71.
[126] Kemal Karpat, The Status of the Muslim Under European Rule: The Eviction and Settlement of the Cerkes, Journal of Institute Minority Affairs, Cilt.1, No.2, 2004; Rusya Dış Siyaset Arşivi, fon S-Petersburg, Baş Arşiv, 1-9, dosya 19, sayfa 165_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 241 içinde.
[127] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 47.
[128] Raşad Tuganov, Rusya ve Avrupa Basınında Çerkes Sürgünü, s. 45_Murat Papşu (der.), Vatanından Uzaklara Çerkesler (İstanbul: Çivi Yazıları 2004) içinde.
[129] Bkz.: Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 13; Rus makamları sürgün suçlamalarından kaçabilmek için bu tarihi trajediyi göç kavramıyla izah etmeye kalkışmıştır. Ancak insanların bile bile ölüme razı olduğu zorlayıcı ortamı izah etmesi açısından Çarın Kafkasya'ya temsilcisi Grandük Mişel'in 1864 Ağustosu'nda Batı Kafkasyalılara gönderdiği şu ferman yeterlidir (İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, s. 526): "Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya'nın muhtelif mıntıkalarına sürülecektir".
[130] Kemal Karpat, Otoman Population 1830 1914: Demographics and Social Characteristics, (Madison: The University of Wisconsin Press, 1985), s. 67.
[131] Merkezi Devlet Tarih Arşivi, fon 38, sıra 30/286 fihrist 866, dosya 2, sayfa123-126_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 238-239 ve Avledin Dumanış, Çerkes Kültürü Üzerine Etüd, s. 147 içinde.
[132] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 169.
[133] Marc Pinson, Russian Expulsion of Mountaineers from the Caucasus, 1856-66, and its Historical Background, Demographic Warfare-An Aspect of Ottoman and Russian Policies, 1854-66 (yayınlanmamıº doktora tezi) (Cambridge: Harvard University, 1970).
[134] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 74, 75.
[135] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri.
[136] Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon VUA, dosya 6696, s. 259_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 242 içinde.
[137] PRSCET.
[138] PRSCET, Belge No: 15.
[140] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s.78.
[141] Abdullah Saydam, Freedom Movements in Northern Caucasia, Eurasia Studies, Cilt.2, No.1 (Spring 1995), s. 106; Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 107.
[142] Abdullah Saydam, Freedom Movements in Northern Caucasia, s. 106.
[143] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 13.
[144] Betal Kamlık, Adığe Devrim Hareketi Kabartay-Balkar’da Devrim Mücadelesi, Cevdet Hapi (ter.), (İstanbul: Nıbceğu Yayınları, 1980) s. 68.
[145] Yura G. Argun, Abhazya’da Yaşam ve Kültür, H. Ersoy-Y. Karadaş (ter.), (İst. : Nart Yay., 1990), s. 15-17.
[146] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 236.
[147] Merkezi Devlet Arşivi, fon 40, Sıra 1, dosya 1, sayfa 28-29; Osetya Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi, fon 12, Sıra 8, dosya 329, sayfa 140_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 255 içinde.
[148] Raşad Tuganov, Rusya ve Avrupa Basınında Çerkes Sürgünü, s. 47.
[149] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 37.
[150] Raşad Tuganov, Rusya ve Avrupa Basınında Çerkes Sürgünü, s. 47.
[151] Barasbi Bğajnokov, Çar II. Alaksandr’ın Abzekhlerle Görüşmesi, Murat Papşu (ter.), Mir Kultur (Kültür Dünyası) (Nalçik: Elbrus Yayınları 1990)_ aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 97; Semen Esadze, Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali, Murat Papşu (ter.), (Ankara: Kafkas Derneği Yayınları, 1999).
[152] Almir Abrec, Size Bir Ay Süre Tanıyorum, Cevdet Hapi (ter.), Kafdağı Dergisi, Sayı: 43-46 (Ağustos1990-Ocak 1991, s26; Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 38, sıra 30/286, Fihrist 870, dosya 19, s. 9-11_ Kasumov, 1995:245 içinde.
[153] Russki İnvalid 5 Haziran 1864, No: 125, s.2-3_aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 61-62; bu yazışmanın tamamı için bkz.: PRSCET, Belge no:13.
[154] V. V. Pokshishevskiy, Geography of Prerevolutionary Colonization and Migration Processes in the North Caucasus, Soviet Geography, Cilt.xxv, 1984, s. 516.
[155] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, 17 Mart Aralık 1864 Dickson’dan Russel’e bir yazı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 35 içinde.
[156] Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 13.
[157] Voyenni Sbonik (Askeri Külliyat), 1866, No:12, s. 288_ aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 128.
[158] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 261; Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 32, Berzeg, 1996: 152-153; Marc Pinson, Ottoman Colonization of the Circassians in Rumili After the Crimean, Etudes Balkaniques, 1972, No:3) s.71-85.
[159] Süleyman Erkan, Sürgün Olgusuna Analitik Yaklaşım ve Çerkes Sürgünü Örneği, s 9.
[160] Merkezi Devlet Arşivi, fon 450, Dosya 533, sayfa 52_ aktaran Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 265.
[161] Ayhan Kaya, Diasporda Çerkes Kimliğinin Dönüşümü: Değişen Sosyal Konjonktür Karşısında Yeniden Tanımlanan Etnik Sınırlar.
[162] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 132; Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 32.
[163] Moskovskiye Vedomoti, 5 Mayıs 1864, no:99, s.3_ aktaran M. Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 53.
[164] Marc Pinson, Ottoman Colonization of the Circassians in Rumili After the Crimean, s. 83.
[165] Kemal Karpat, Otoman Population 1830 1914: Demographics and Social Characteristics, s. 75.
[166] Süleyman Erkan, Sürgün Olgusuna Analitik Yaklaşım ve Çerkes Sürgünü Örneği, s. 9.
[167] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 207.
[168] Mustafa Saadet, Balkanlarda Çerkes İzleri, Nart Dergisi, Sayı: 38 (Temmuz-Ağustos 2004), s.49.
[169] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 162.
[170] 22] İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi, s. 137.
[171] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Tasnifi-Dahiliye; No: 658379, 8 Mayıs 1882.
[172] Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri: 1877-1890 (Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, 1994), 16. Dizi, Sayı.73, s. 176.
[173] Tığhugen Qumuqu, Yistanbılk’ue Kafkas Savaşlarının Sonucudur, Fahri Huvaj (ter.), Kafdağı Dergisi, Sayı: 43-46 (Ağustos1990-Ocak 1991) s.17.
[174] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 241.
[175] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 241.
[176] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, no:2 17 Mart Aralık 1864 Dickson’dan Russel’e bir yazısı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 35 içinde; PRSCET, Belge no: 4.
[177] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 248.
[178] Alexander Dumas, Kafkasya Maceraları, Sedat Özden (ter.), (İstanbul: Kafkas Vakfı Yayınları, No.3, 2000), s. 48,67.
[179] Bkz.: PRSCET, Belge-3’ün eki.
[180] Russkaya Starina, cilt 22, 1878, s.249_aktaran Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), s. 9.
[181] Çerkeslerin Sürgünü, Kafdağı Yayınları, no:3, 1993, s.11.
[182] Raşad Tuganov, Rusya ve Avrupa Basınında Çerkes Sürgünü, s. 49.
[183] Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 450, Dosya 64, sayfa 26_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 258 içinde.
[184] V. V. Pokshishevskiy, Geography of Prerevolutionary Colonization and Migration Processes in the North Caucasus, s. 516.
[185] Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s. 19.
[186] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 173.
[187] Kafkasya kültür dergisi, 1970 Özel sayı, s.:76.
[188] Herald Tribun, 7 Temmuz 1864.
[189] Rusya Dış Siyaset Arşivi, Baş Arşiv Fonu, 1-9, Sıra 8, dosya 2, sayfa 217_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 247 içinde.
[190] Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 1, sıra 1, dosya 26643, sayfa1_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 251 içinde.
[191] Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 108.
[192] Kavkazski Sbornik (Kafkas Külliyatı, Tiflis 1887, cilt:2, s. 456_aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 132.
[193] PRSCET, Belge no: 10.
[194] Russki İnvalid, 26 Mayıs 1864, no: 117, s.14 ve 23 Eylül 1864 n:10, s.5_ aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 56-57 içinde.
[195] Osetya Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi, fon 12, Sıra 6, Dosya 282, sayfa 5_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 251 içinde.
[196] Russki İnvalid, 30 Eylül 1864, No: 206, s.1-2_ aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 65.
[197] Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 13.
[198] Cahit Tutum, 1864 Göçü İle İlgili Bazı Belgeler, Kafdağı, Sayı 33-36 (Ekim 1989-Ocak 1990) s. 83; Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 13.
[199] Moskovskiye Vedomoti, 5 Mayıs 1864, no:99, s.3_ akt. Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 52.
[200] “Vıseteniye Gortsev s Kavkaz (Dağlıların Kafkasya’dan Sürgünü) Russkaya Starina Dergisi, St. Petersburg Şubat 1881, cilt 33, no 22, sayfa 362-363_ Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü, s. 32_Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 251_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 75_ Avledin Dumanış, Çerkes Kültürü Üzerine Etüd, s. 147 içinde.
[201] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 31.
[202] Rusya Dış siyaset arşivi, Baş Arşiv Fonu 1-9, Sayı 8, dosya 19, Sayfa 127_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 269 içinde.
[203] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, 21 Aralık 1863 Stevens’dan Russel’e bir yazısı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 39 içinde; PRSCET, Belge no: 15.
[204] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 181.
[205] Marc Pinson, Ottoman Colonization of the Circassians in Rumili After the Crimean, s. 82.
[206] Çetin Öner, Şu Bizim Çerkesler, s. 71.
[207] Çetin Öner, Şu Bizim Çerkesler, s. 72.
[208] Rusya Dış Siyaset Arşivi, Baş Arşiv Fonu 1-9, Dosya 19, sayfa 26_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. içinde.
[209] Kemal Karpat, The Eviction of the Circassian from Caucasus and the Balkans, and Their Stetlement in Syria, ‘The Third International Conferance on the History of Bilad Al Sham’da sunulan bir bildiri: Nisan 1980, Amman: The University of Jordan) s. 5, 19-24
[210] Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 16; Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 11, 92.
[211] Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü, s. 29.
[212] Thamokov, 1990_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 110 içinde.
[213] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, 10 Ekim 1863 Stevens’dan Russel’e bir yazısı; belge 881-1259 12 Nisan 1864 Bulwer’dan Russel’e bir yazı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 35 içinde.
[214] Voyenni Sbonik (Askeri Külliyat), 1866, No:5, s. 25, 28)_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 117 içinde.
[215] Voyenni Sbonik (Askeri Külliyat), 1866, No:11, s. 155)_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 121 içinde.
[216] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 34.
[217] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, 5 Aralık 1864 Dickson’un Stuart’a bir yazısı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 41 içinde; Russki İnvalid’in haftalık eki; St Petersburg, 9 Kasım 1864, No: 40, s.1-2_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 71 içinde.
[218] Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi , s. 157; Çetin Öner, Şu Bizim Çerkesler, s. 70.
[219] Rumeli’den Türk Göçleri, Belgeler, İstanbul’daki İngiltere Elçisi Layard ve Dışişleri Bakanı Salisbury arasında 523 ve 881 numaralı yazışmaları, cilt-2, sayfa 387, 536; Berzeg 1996: 139 içinde.
[220] Russkaya Starina Dergisi, St. Petersburg 1882, cilt 33, sayfa 535_Kasumov, 1995:270içinde.
[221] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 270.
[222] Feodro Feodoroviç Tornau, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, s. 95.
[223] Yura G. Argun, Abhazya’da Yaşam ve Kültür, s. 19.
[224] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 97-424, No:13, 16 Mayıs 1867 Trabzon, Palgrave’den Stanley’e bir yazısı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 36 içinde.
[225] Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, Nart Dergisi, Sayı.21, (Mayıs-Haziran 2004), s.16.
[226] Cevdet Hapi, Kafkasya-III (Tarihsel Nüfus ve Koloni Dönemi), Kafdağı, (Sayı.31-32, 1987), s. 11.
[227] Merkezi Devlet ArÅŸivi, fon VUA, Dosya 6696, sayfa 270-271_ Kasumov, 1995: 255.
[228] Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 31, 29.
[229] Avledin Dumanış, Çerkes Kültürü Üzerine Etüd, s. 146.
[230] Rusya Dış Siyaset Arşivi, Baş Arşiv Fonu 1-9, Sayı 8, dosya 19, Sayfa 188_ Kasumov, 1995: 276.
[231] Osetya Cumhuriyeti Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, Fon 12, Sayı 5, Dosya 20, Sayfa 27_Kasumov, 1995: 277.
[232] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 106.
[233] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 43.
[234] V. V. Pokshishevskiy, Geography of Prerevolutionary Colonization and Migration Processes in the North Caucasus, s. 516.
[235] Çetin Öner, Şu Bizim Çerkesler, s. 71.
[236] Foreign Office (İngiliz Dışişleri Bakanlığı) belgeleri 195-812, No:9, 15 Nisan 1864 Stevens’dan Bulwer’a bir yazısı_ Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 42 içinde.
[237] PRSCET, Belge no:15, 19 Mayıs 1864.
[238] Rusya Dış Siyaset Arşivi, Baş Arşiv Fonu 1-9, Sayı 8, dosya 19, Sayfa 105_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 270 içinde; Theophil Lapinski, Çerkeslerin Kafkasya’dan Göçü (1874), Çev.: İbrahim Dipşov, Kafdağı Dergisi, Sayı 43-46, Ağustos 1990-Ocak 1991) ss. 22-25.
[239] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 196.
[240] Tarih ve Toplum Dergisi, 1984: s.57, 62.
[241] Oteçestvennıye Zapiski Dergisi, 1874, Sayı 2-3, Sayfa 351-352_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 271.
[242] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 59.
[243] Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 197.
[244] Nikolayevski Vestnik 21 Haziran 1865, No:46, s. 193-194_ Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 77 içinde.
[245] Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü, s. 23, 32.
[246] Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 7; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 77; Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması,; Tığhugen Qumuqu, Yistanbılk’ue Kafkas Savaşlarının Sonucudur, s. 16.
[247] Rahmi Tuna, Çerkeslerin Kafkasya’dan Göçü, s. 127.
[248] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 175.
[249] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 157.
[250] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 13.
[251] Salih Polatkan, Kafkasya’dan Osmanlı İmparatorluğuna Yapılan Göçler, Kuzey Kafkasya Dergisi, Sayı.66-67, (Mart-Nisan-Mayıs 1987), s. 8.
[252] Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 54.
[253] Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 72.
[254] Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, 38; Çerkeslerin Yaşadığı Gerçek Anlamda Bir Sürgündür (Röportaj), Nart Dergisi, Sayı.43, (Mayıs-Haziran 2005), s. 13.
[255] Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 60.
[256] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 160.
[257] Kemal Karpat, Otoman Population 1830 1914: Demographics and Social Characteristics, s. 56.
[258] Kemal Karpat, Otoman Population 1830 1914: Demographics and Social Characteristics, s. 69.
[259] Gürcistan Merkezi Devlet Arşivi, fon 416, op. 3d. 146, s.6_ Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 54 içinde.
[260] Türk-Rus İlişkileri Tarihi, İstanbul, 1995: 460.
[261] Fuad Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskan Politikası:1913-1918 (İstanbul:…, 2001), s. 56.
[262] Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri (1876-1908), s. 10.
[263] Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 52.
[264] Marc Pinson, Russian Expulsion of Mountaineers from the Caucasus, 1856-66, and its Historical Background, Demographic Warfare-An Aspect of Ottoman and Russian Policies, 1854-66, s. 76.
[265] Kemal Karpat, Otoman Population 1830 1914: Demographics and Social Characteristics, s. 68.
[266] BirleÅŸik Kafkasya dergisi, Ä°stanbul 1964, no: 1, s.12.
[267] Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 55.
[268] İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi, s. 109, 137.
[269] Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri: 1877-1890, s. 4.
[270] Rahmi Tuna, Çerkeslerin Kafkasya’dan Göçü, s. 137.
[271] Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 56.
[272] Kadircan Kaflı, Türkiye’ye Göçler (İstanbul: Çetüt Matbaacılık,1966) s. 30.
[273] Guaze, 10 Nisan 1911 İstanbul, sayı:2, s.2.
[274] Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 158.
[275] Marc Pinson, Russian Expulsion of Mountaineers from the Caucasus, 1856-66, and its Historical Background, Demographic Warfare-An Aspect of Ottoman and Russian Policies, s. 75.
[276] A. Jaimoukha, The Circassians (Surrey: Curzon Press, 2001), s. 69.
[277] Bkz.: Karpat, The Status of the Muslim Under European Rule: The Eviction and Settlement of the Cerkes.
[278] Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, Nart Dergisi, Sayı.21, (Mayıs-Haziran, 2004), s. 14
[279] Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 13.
[280] Süleyman Erkan, Sürgün Olgusuna Analitik Yaklaşım ve Çerkes Sürgünü Örneği, s. 10.
[281] Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü, s. 32, 33.
[282] Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 16.