21 MayısAnlamakAkademik çalışmalarSavaÅŸ ve soykırım2000 | Leitzinger, Çerkes Soykırımı

Antero Leitzinger
“Çerkes Soykırımı”. Orijinal metin: "The Circassian Genocide",The Eurasian Politician Issue 2, October 2000.

Özet: Şüphesiz ki 19. yüzyılın en ağır soykırımı; 1800’lü yıllarda Çarlık Rusya’sının Çerkes ulusuna karşı uyguladığı soykırımdır. Yahudilerin yakılarak öldürülmesinin yada Ermeni soykırımının çoğu insan tarafından bilinmesine rağmen Çerkes soykırımı özellikle yakın tarihte bütünüyle unutulmuştur. Bu olayı, sadece ayırmak olarak değil, özellikle 1856 ve 1956 yılları arasında büyük meblağlara ulaşan, Sovyet Rusya’nın yıkılışına ve hatta günümüze kadar devam eden müslüman ve hrıstiyan insanlardan oluşmuş bir topluma uygulanmış planlı bir soykırım olarak ele almalıyız.


Münih (Munchen) Üniversitesi'nde profesör olan Karl Friedrich Neumann 1839 yılında “Rusya ve Çerkesler” (Russland und die Tscherkessen Sayı 19, 1840) isimli kitabını yazmıştır. Bu kitabında Rusya’nın 1828 yılında İran’lı Hıristiyanları nasıl Ermenistan’a yerleştirdiğini anlatan yazar, aslında sözü edilen bu önemli konuyu 1834 yılında zaten kaleme almıştı (ss. 68-69).

Neumann, tüm Kafkasya’nın yakın süre içerisinde Rusya’nın egemenliği altına alınmasını sağlayacak bu derin politikanın farkına varmıştı. Ama Avrupalı güçler, Avrupalılardan çok Türk, Fars ve Hindularin kaderini belirleyecek bu adıma müdahale etmekten kaçındılar (ss. 129-130).

Neumann ırkçı değildi, ama kesinlikle sömürgeciliği savunan, güneydeki ülkelerle bağlantılı bir Rus yandaşıydı.

Charles Darwin yahut Herbert Spencer daha görüşlerini bile sunmadan yıllar önce Darwin görüşü yaklaşımları mevcuttu. Bu, anti Ermeni duyarlılığından öte, tipik bir 19.yüzyıl Alman düşüncesi gibi gözüküyordu. Neumann bunu önsözündeki ilk cümlelerle kanıtlıyor: “Avrupa toplumu, Dünya’nın hükümdarı olarak seçilmiştir” "Neumann, Çerkeslerin cesaretine saygı göstermesine rağmen, onların Rusya tarafindan yıkımını önceden sezmişti. Çünkü modern Dünya’da kahraman,cömert ve “uygar olmayan” insanlar için yer yoktu. Neumann toplam Çerkeslerin sayısını Kabardey ve Abhazları da dahil etmek üzere 1,5 milyon insan yada 300 bin aile olarak tahmin etti (s. 67). Ruslar tarafindan ileri sürülen 300 bin Çerkes görüşü de, Çerkesler tarafindan ileri sürülen 4 milyon Çerkes görüşüde abartı ihtiva etmektedir.

Neumann Çerkesleri 10 kabileye ayırmıştır: Natukhaç, Şapsığ, Abadzeh, Bjeduğ, Ubıh, Hatıkuey, Kemırguey , Abzekh, Besleney, Kabardey. Bu 10 kabile eski İsviçre’de oldugu gibi birbirlerinden ayrı yaşıyor, şehirlerin meselelerinin çözülmesinde ortak demokratik çoğunluğun oylarıyla karara varıyorlardı. Prensleri yalnızca askeri komutan gibi görülüyor ve hiçbir özel ayrıcalıkları bulunmuyordu. Kadınlar herhangi bir doğu ülkesindeki kadınlara göre çok daha özgürdüler. Herhangi bir yazılmış anayasaları yoktu ve ölüm cezaları söz konusu değildi.

Çerkeslerin birçoğu müslümandı ama içlerinde hristiyan, putperest insanlarda mevcuttu ve hepsi birbirinin görüşüne saygılıydı. Rusların savaş mahkumları köle olarak kullanılıyordu. Ama eğer bu mahkumlar Polonya ırkından geliyorsa durum çok farklı oluyor, mahkumlar misafir gibi ağırlanıyordu. Bu yüzden Polonyalılar Ruslar için asker topluyor ve böylece birçok fırsata ulaşmış oluyorlardı (s. 123). O sıralarda kendini Polonyalı ilan eden utanma duygusuna sahip olmayan birçok Rus vardı. Çerkesler kendi aile üyelerini köle olarak Türkiye ve İran’a göndermeye ve bazı Çerkeslerde kendi istekleriyle gitmeye başladılar. Birçoğu zengin ve özgür şekilde geri dönüyordu (s. 124). Bu olay 1960'lardaki Türkiye’den göç eden Gasbeiter göçmenlerinin durumuna benzetilebilir. O yıllarda Romanya’da ve Rusya’da da kölelik olgusunun mevcut olduğunu iyice hatırlayabiliyoruz.

Çerkesler, “ Özgürlük Bildirisi” adı altında Avrupa mahkemelerine yapılan temyiz başvurularıyla Rusya’ya karşı 40 yıldır savaşıyor : “ Ama şu an, Avrupa’da yayınlanan tüm haritalarda topraklarımızın Rus imparatorluğunun bir parçası olarak gösterilmesine en derin utancımızla şahit oluyoruz... yani sonunda Rusya, Çerkeslerin onların kölesi oldugunu tüm Batıya bildiriyor.. İğrenç haydutlar..” (ss. 140-141)

Savaş, Soçi’de uluslararası bir Çerkes hükümetinin kurulmasına kadar 20 yıl boyunca sürdü. 1862 yılında Neumann’ın önceden söylediği gibi Rusya son saldırısına başladı. Birçok Çerkes yurdundan kovuldu ve evleri imha edildi.

Kemal H. Karpat’ın “ 1830-1914 yılları arası Osmanlı nüfusu” kitabında yazdığına göre Osmanlı İmparatorluğu, 1862 yılından başlayarak 20.yüzyılın ilk yıllarına kadar Ruslar tarafından anayurtlarından zorla sürgün edilen 3 milyondan daha fazla Kafkasyalı insanın ( Tüm Çerkesler ) hedefi olmuştur (s. 27).

Selahadin Bey ise, 1867 yılında Kafkasya ve Kırım'dan toplam 1.008.000 mülteciden ilk başta 595.000 inin, daha sonra 500.000 inin 1879 da ve diğer 500.000 mültecinin de 1914'e kadar balkanlara (s. 27) yerleştirildiğinden bahsediyor (s. 29). İçlerinde Tatar, Kırımlı, Çeçen ve başka müslüman insanlar olmasına rağmen bu insanların büyük çoğunluğu şüphesiz Çerkesdi. Birçok Çerkes sürgün yolunda can verdi.

Neumann’ın tahminine göre 1,5 milyon Çerkes, Rusların 1/30 ine , Çeklerin 1/3 ine veya Slovakların 3/4 üne tekabül ediyor (s. 66). Neumann’a göre Dünya’da 2 milyondan fazla Ermeni vardı (s. 69). 1989’daki Sovyetler Birliği nüfus sayımına göre Rusların sayısı 145 milyona yükseldi. Yani bu rakamın 1/30 5 milyon insana karşılık geliyor. 10 milyon Çek ve 5 milyon Slovak’ın bulunduğunu göz önüne alırsak “3 milyondan daha fazla Çerkes olması gerekir” kanısına varıyoruz. Geçmişte yaşanmış çetin savaşlara rağmen yalnızca Ermenistan’da 3 milyon kadar Ermeni var. 2 milyon Ermeni’de diger ülkelerde yasiyor. 150 yil içerisinde Çek, Slovak ve Ermeni nüfusunun iki katına çıktığını hatta Rus nüfusunun üç kat arttığını görüyoruz ; peki ya milyonlarca kaybolan Çerkesler nerede?

Britannica Ansiklopedisi ( Cambridge 1911) 11. basımında, Ermeni nüfusunu her bir imparatorluğa bir milyon Ermeni insana karşılık gelecek şekilde Rusya ve Türkiye’ye eşit olarak bölüyor ve Rusya’daki Çerkes nüfusunu 216.950 (bu rakama Abhazlar,vb de dahildir.) olarak hesaplıyor. Sonuca bağlayacak olursak; 1,5 milyon Çerkesin katliamı ve sınır dışı edilmesi söz konusudur.

Bu felaket, 1915 yılında Ermenilerin maruz kaldığı yıkımdan kesinlikle daha korkunç. Peki, bu kasten yapılan bir eylem miydi? Evet. İdeolojik bir düşüncenin ürünü müydü? Evet. 19. yüzyıldaki Orta Doğu’nun söz konusu fethi, Hıristiyan koloniliği ve Müslümanların Avrupa’dan atılması sadece Almanlar tarafından değil birçok Avrupalı tarafından da yerine getirilmesi gereken tarihi bir zorunluluk olarak görülüyordu. Rusya Kırım ve Kafkasya’daki katliamları ve sınırdışı etmeleriyle özellikle 1862-1864 yılları arasında “Etnik temizliği” sağlıyordu. Bu müddet boyunca, Mikhail Katkov gibi slav milliyetçileri Rus Halkını, imparatorluk hırsları (“üçüncü Roma”) ve stratejik çıkarları (“sıcak denizlere ulaşma isteği”) gibi ulusçul mazeretlerle hazırladılar. Kafkasya ve Balkanlar arasında acımasız ölüm çemberi oluşturuldu. Balkanlara yerleştirilen Çerkes mülteciler, Ermeni devrimcileri tarafından da kışkırtılan “Bulgar zulmüne” maruz kaldılar.

Balkan savaşlarından sonra Müslüman mülteciler Anadolu’ya sığınmaya çalışıyor ama böylece bölgeden terör, savaş eksik olmuyordu. Birçok masum Ermeni pahasına da olsa Rusya bu durumu istismar etti. 1915 yılındaki katliam, aynen 1850 yıllarında Kırım Savaşında olduğu gibi, Türkiye adına aracılıkları engellemeye çalışan, özellikle Müslüman olmayan insanların önyargısını kanıtlayıcı korkunç haberler bekleyen Avrupalılar için kocaman bir buzdağının en iyi görünen tarafıydı.

Bu bir soykırım mıydı? Bu tanımlamamıza göre değişir tabiki. Bu olayı; ayırmaktan öte, özellikle 1856 ve 1956 yılları arasında büyük meblağlara ulaşan, Sovyet Rusya’nın yıkılışına ve hatta günümüze kadar devam eden Müslüman ve Hıristiyan insanlardan oluşmuş bir topluma uygulanmış planlı bir soykırım olarak ele almalıyız.